Wednesday, October 31, 2012

temel iktisatcilar 8 - adam smith

50 temel iktisatci kitabinin ilk paragrafi onu cok iyi anlatmis:
adam smith iktisadin babasi olarak kabul edilmektedir. elbette ondan once iktisadi problemler ve politikalar hakkinda fikir yuruten iktisatcilar oldu fakat onu bu pozisyona layik ettiren nokta ne fikirlerinin orjinalligi ne de iktisadi analizlerde kullandigi tekniklerdir, onun buyuklugu kapitalist sistemin herkesi daha iyi duruma getirecek bir sistem oldugu vizyonunu ortaya koyma buyuklugudur. (islam cupinin fenerbahce tanimina ne cok benzedi) adam smith rekabet kaynakli ve rekabeti tesvik eden sistemin yararlarini goren ilk insandir.

1723 yilinda kirkcaldy kasabasinda, edinburgh'ta (edinboro okunur kendileri) dogmustur. babasi dogmadan az once olmus annesi tarafindan yetistirilmistir.iyi bir okuyucalardan oldugu soylenir, surekli okumustur. 14 yasinda glasgow universitesine gonderilmis burada felsefe, matematik ve politik ekonomi uzerine calismistir.1740 yilinda ise oxford universitesine gecmis 6 yil burada okumustur.

her basarili iktisatci gibi o da zamaninin bircogunu kutuphanede geciren bir isim.

1751 yilinda glasgow universitesinde chair of logic in basina gecer. daha sonra fransaya gider ve burda francois quesnay gici fizyokratlar ile tanisir.

frnasadan sonra onu sohretin top noktasina cikartacak Nation of Wealth adli eserini yazmaya baslar ve 1776 yilinda basilir.Wealth of Nation adli eserinde Adam Smith insanlarin kendi cikarlarini dusunerek hareket ettigini varsayar.ve su meshur ifadeyi kullanir

when each individual works "he ...intends only his own gain... [but] is ...led by an invisible hand to promote an end which was no part of his intention"

her birey calistiginda "sadece kendi kazancini dusunur...fakat...gorunmeyen bir el bu dusuncenin parcasi olmayan bir sonuca goturur" burada kastettigi sonuc ekonomik buyume ve artan yasam standardlaridir.

bu calismasiyla ekonomik buyumenin altinda yatan kisisel cikar ve rekabet kavramlarini ortaya atmis ayni zamanda merkantilistlere de cevap vermistir(bknz mun)

adam smith buyumenin gerceklesmesini mekanik surec ve isbolumu ile aciklamaktadir.endutriyel devrim sirasinda teknolojik ilerlemenin etkisini gormus ve teknolojinin insanlarin verimliligini artitirdigini soylemistir.pin, herhalde ya igne ya da pim olsa gerek, uretiminde isbolumunu ornek gostermis branslasmaya vurgu yapmis vwe bu isbolumunun olmadigi durumda uretimin daha dusuk olacagini ifade etmistir.isbolumu sayesinde isciler daha verimlidir ve bunun birkac nedeni vardir
1. sadece bir gorev ile ugrasarak isci kendi hunerlerini gelistirmekte ve isi daha hizli yapmaktadir
2. bir gorevden diger goreve geciste zamandan tasarruf elde edilmektedir.
3. sadece bir ise konsantre olarak, yogunlasarak daha az efor ile daha cok is yapabilme olanagi ortaya cikmaktadir.

burda su notu dusmekte yarar var. marx bu branslasma olayina tamamen karsidir. yabancilasma kavramini kullanir kendisi. ona gore 4 cesit yabancilasma vardir. nesneye yabancilasma, uretim surecine yabancilasma, tursel varlik olarak kendine yabancilasma.bunlardan ikincisi olan uretim surecine yabancilasma olayi tam da adam smith'in branslasma, isbolumu gibi kavramlarin yararliligina karsi bir argumandir. marx'a gore bir urunun uretilmesi surecinin kuck parcalara bolunmesi ile uretilen urunun butunune bir yabancilasma urunle olan bagini kaybetme durumu vardirornegin isci urunu pazarda gordugunde taniyamayacak durumdadir

smith sunun da farkindadir, eger insanlar tuketmezse isbolumu ile uretimi artirmanin ya da uretmenin gecerliligi yoktur. surukleyici guc insanlarin mal alip satmasidir bunun icin de insanlarin kisisel cikarlarini gelistirme isteginde olmasi gerekir. bu nedenle ingilterenin uretimi artirabilmesi icin daha cok pazarlara ihtiyac duyacagini dusunmus ve serbest ticareti desteklemistir. ayrica serbest ticaret daha ucuza girdi maletmeye de yol acacaktir firmalar icin.fakat savas durumunun yeri ayridir. ulusal savunma ulusal refahtan onemlidir ve dolayisiyla diger ulkelerin ordularini guxlendirecek durumlarda ticarete karsidir.

ayrica yeni kurulmus endustrileri korumak adina dis ticarete vergi konulmasini da elestirmektedir. boylesi bir durumda efektif olmayan tekeller olusacaktir.

tekel ona gore serbest ticaretin rn buyuk dusmnalarindan biridir. tekelci ratigin 4 olumsuz yani vardir:
1. tuketiciye yukse fiyat sunar ve tuketici olumsuz etkilenir
2. tekel iyi bir yonetimin buyk bir dusmnidir.rekabet yonetimin daha efektif calismasina yol acarken tekel yonetimi buna zorlamamaktadir.
3.bu tur firmalar hukumetleri daha cok baski altina almaya calisir ve alirlar rekabetci firmalara nazaran.bu da kotu yasalar cikmasina neden olacaktir.
4. tekel kaynaklarin yanlis dagitimini yol acar. yukse fiyat sunmalari nedeniyle yuksek kar elde ederler. bu da o sektorlerde daha cok uretim yapma istegi dogurur. bu da kaynaklarin o uretime yonlenmesine neden olur ama itici guc tuketicinin bu urunleri tuketme isteginden degildir halbuki.


herkesce laissez faire nin en buyuk savunucusu, ve hatta kimileri sozun ilk soyleyeni, olarak kabul etse de smith tum devlet mudahalelerine karsi cikmamaktadir. gercekte 4 islevini savnmaktadir devletin.birincisi tekelleri onlemesidir.ikincisi disaridaki tehditlere karsi sadece devlet savunma olusturabilir. bu nedenle yuksek savunma harcamalarina da karsi cikmaz kendisi.ucuncusu devlet ic bir duzen ve savunma tedarik etmelidir bireyleri diger bireylere karsi korumak icin.ornegin polis gucleri gibi. dorduncusu ve son olarak buyuk dissallik durumunda kamu mallarinin tedarik edicisidir.

pozitif dissallik olayina da deginmis ve egitim ornegini vermistir. iyi egitilmis bir insanin herkese faydasi vardir. cunku daha verili calisacaktir ve herkes daha verimli olursa daha cok uretim ve yasam standardlarinin iyilesmesi grulecektir. o nedenle baska birinin aldigi egitimin kamu yarari vardir.

bir urunun piyasa fiyati ile dogal fiyati ayridir. piyasa fiyati insanlarin gunluk islemlerde yaptigi odeme fiyatidir.piyasa fiyati o urunun arzi ve o urune olan talep ile belirlenir.dogal fiyat ise denge fiyatidir piyasa fiyatinin tasindigi.otomatik bir mekanizma dogal fiyat ile piyasa fiyatini esitlemektedir.eger bir mal dogal fiyatinin uzerine cikarsa, uretici uretimini ve isgucunu o tarafa kaydiracaktirbu durumda piyasa fiyati dusecektir ve dogal fiyata yaklasacaktir. peki dogal fiyati ne belirlemektedir? dogal fiyati arazi masrafi, emek, sermaye etkilemektedir. bu faktorler icin dogal fiyati odenecektir.

dogal ucret ise iscinin yasamini idame ettirebilecegi ve tekrar uretim yapabilecegi ucrettir.daha alta duserse isci olecektir. daha az kisi calismak isterse fiyat yukselir aksi durumda temel seviyeye duser.

kendisi ekonominin babasi olarak kabul edilir bircoklarina gore ama ondan daha kesin olani kamu maliyesinin babasi olmasidir. devlete dusen sorumluluklari nations of wealth'de belirtmistir.
gelir vergi yolu ile artirilabilir. vergi orantisal olmalidir.herkes gelirinin ayni yuzdesini vergi olarak odemelidir. progressive vergilendirme degildir yani onerdigi. vergi mukellefi olan kisi ne kadar odeyecegini oncedne bilmelidir. vergi sistemi her sene degismemelidir.ve vergi insanlarin odeyecegi en uygun donemde alinmalidir. ornegin bir mali sattiginda odeme yapmasi baska zamanlara gore daha kolaydir. yine en iyi vergi toplama maliyeti dusuk olan vergidir. vergi toplayicilarina yuksek meblaglar odemeden uygun skeilde toplanmalidir.dolayli vergi aslinda tam boyle bir seydir adam smith onu onermese de. cunku dolayli vergide mali satan kisi kdv ucretini de alir ve bunu devlete kendisi oder. yani devletin ajani olarak calisir boylece daha z masraflidir devlet icin. vergiyi devlet adina toplayan bu ajanlar ise belirli bir sure bu nakit parayi kullanabilme sansina sahip olur.

keynes ve marx a gore iktisadin en onemli 3 figurunden birisidir kendisi

kaynak
50 major economists, steven presman
fikir mimarlar dizisi-marx, baris parkan 









Saturday, October 27, 2012

temel iktisatcilar - 7 - thomas robert malthus

iktisat dusunce tarihinin en ilginc figurlerinden birisi de malthusdur. 1766 yilinda surrey in Wotton kasabasinda dogmustur. surrey evet ingilterede bir sehirdir. genellikle ingilizlerin yasadigi bir sehirdir gunumuzde. bir arkadasimin anlattigina gore de surrey universitesi turizm alaninda en iyi unilerden biriymis avrupada. arkadasimin yalancisiyim ben.

konumuza donersek babasi malthus'un egitimine cok onem vermistir onu bir sure kendisi okutmus daha sonra da tuttugu hocalarla takviye etmistir egitimini.cambridge'deki jesus collegeda okumus daha sonra, matematik ve felsefe egitimi gormustur. sonra babasinin baska planlarina ragmen kiliseye girmistir ve degisik unvanlar elde etmistir burda. babasi hakkmi helal etmem o zaman ifadeleri gibi bizlere ozgu ifadeler yerine ona saygi gostermis ve fikirlerini dinlemistir. o da babasina ortalama bir insanin ekonomik olarak daha iyi duruma gelmesinin mumkunlugu uzerine fikirlerini ifade etmistir. ona gor bu mumkun degildir, babasi ise daha iyi duruma gelmenin mumkun oldugunu dusunmektedir. bu tartisma bu alan uzerine kafa yormasina ve en sonunda essay on population adli eseri 1798 yilinda yayinlamasina yol acmistir.

bu calisma onu hemen sohreti getirmis ve new east india college da akademik pozisyon kazandirmistir. boylelikle malthus ilk akademik ekonomist olmustur.bu durum kendisine bircok avantaj olusturmus sosyallesebilme sansini elde etmis, hatta david ricardo ile ara ara iktisadi tartismalara girmis arkadas olmustur.

o donemde iktisadi gelisme, yoksulluktan kurtulma onerileriyle gelen bircok iktisatci varken kendisi bundan kurtulmanin mumkun olmadigini bunun kacinilmaz oldugunu ifade etmistir. ne kadar iyi niyetle hassas bir sekilde dusunulurse dusunulsun sonuca ulasamayacagini daha da kotuye goturecegini soyler.

onun bu sekilde dusunmesinin 2 temel nedeni vardir:
1. insanlar doyumsuz bir sekilde cinsel birlesmeye ihtiyac duyarlar ve bu ihtiyac insani surukler. bu da nufusun artmasina yol acmaktadir. ve de artis geometrik bir artistir.

2. tarim sektorunde azalan getiri vardir ve yeni alanlarin ekilmesi sonucunda oralarda daha az urun yetisecektir. yani azalan getiri vardir ve buyume aritmetik olacaktir.

nufustaki artis tarimdaki artistan daha fazla olacagindan bir noktadan sonra nufus uretimi asacagindan geriye dogru gidis gerceklesecektir.

essay on population adli eserinde, kitlik, dogal felaketler, veba ve savaslar olum oranini artiracaktir. fakat sonraki editionda malthus negatif etkileyici faktorleri de eklemistir: cinsellikten uzak durma, dogum kontrolu ve ertelenen evlilikler. bu nufusun artisini azaltan etkenlere ragmen malthus fikrinden donmemis, yuksek cinsel haz istegi nufus artisini desteklemeye devam edecektir seklinde savunmada kalmistir.

cocuk yapmaya devam eden fakir ailelere devlet yardim etmemelidir zira bu fakir insanlarin daha cogalmasina yol acmaktadir. onun gunumuzdeki destekcileri, murray, devletin sadece zenginlere cocuk yapmalari konusunda destekde bulunmalarini onermistir.malthus burada da birakmamistir isin pesini. ona gore ingilterde misir fiyatlarinin artmasina da yol acmaktadir fakirler. boylece sadece kendileine zarari olmalari durumunu gectiktm ingiltereye zarar veriyor fakirler iddiasinda bulunmustur.

malthus a gore kitligin sebebi yetersiz talep ya da cok az harcamadir. fiyatlardaki artisin kaynagi asiri harcama yapilmasidir. bu fkri nedenyle de keynes tarafindan cok takdir edilmistir de. kendisi keynesyen yaklasimin onculerindendir.






temel iktisatcilar 6 - jeremy bentham


ilk donem unlu diger iktisatcilar gibi jeremy bentham da ingiltere dogumludur. ailesi onu londra kutugune kaydetmis adi da Jeremy olsun demis1748 yilinda. maddi acidan problemi olmayan bir ailedenyetismis jeremy. babasi ogluna iyi bir egitim saglayacak kadar zengin bir avukattir. kendisi okumayi sokmeyi gectim konusmayi sokmeden alfabeyi ogrenmis, oyle de zekiymis.

1767 yilinda lisans derecesini almis ve sonra hukuk'a yazilmis once lincoln's inn daha sonra oxford. fakat hic pratige gecmemistir okumak cunku sevememis huugu bir turlu. fakat idealleri var kendisinin. dunyayi degistirmeyi dusunmus jeremy, e azindan ingilterede birseyler yapabilirim diye dusunmus.politik teori ve felsefe uzerine okumalar yapmis ve oneriler getirmistir.

bu onerilerden bazilari dogum kontrolu, genclerin (kadinlari iceren bir sekilde) oy hakki, sendikalarin yasallasmasi. 1790 yilinda model hapishane onerisiyle ilgi cekmistir en cok.(panopticon nedir? bknz)

bircok reform onerisi sayesinde sohrete ulasmistir jeremy. jeremy acaba hakikaten dunyayi degistirecek miydi?:p kendisini cok ilginc bulan ve takip eden bircok isim vardi. bugunun twitter sartlarinda belki de gulben ergen kadar olmasa da hatiri sayilir folleweri olabilirdi onun. radikal felsefeciler adli bir olusumun ya da grubun diyelim basina gecti en sonunda. onerileri radikaldi 18. yuzyil sartlarini dusundugumuzde, ya da anakronik bir bakis acisi ile bakmadigimizda. utilitarianism kavramini ortaya atmasi da yeteri kadar radikaldi o donemde. utilitarianism nedir? utilitarianism kisaca tum yapilan aksiyonlar ya da davranislar, en cok sayida insanin maksimum mutlulugunu destekleyecek sekilde olmalidir.

borclanmalarda faiz odenmesi ve faize tavan konmasi tartismalarinin da ilk katilimcilarindandir. alinan faizin bir tavani olmali midir yoksa olmamali midir? bugun hala bu sorunun cevabini bulamadik ama tartisma o donemlerde bile revactaymis goruldugu uzere. adam smith belirli bir faiz oraninin ustune cikilmamasi gerektigini ve bu alanda regulasyonlarin gerektigini dusunmustur. bentham ise buna karis cikmistir. hem laissez faire prensibin var, birakiniz yapsinlar birakiniz etsinler diyorsun sonra regulasyon talep ediyorsun demistir. jeremy betham'a gore bir taraf bu kadar faiz odemeyi kabul ettikten sonra yasalarla bunu kisitlamaya calismanin mantiksiz oldugu asikardir. buradaki temel noktalardan bir tanesi de kisitlamalar konulmasinin sakincalari. devlet eliyle belirlenecek tavan limitten sonra bircoklari artik bu tavan noktadan borc vermeye razi olmayacaktir. ve de fakir (ama gururlulugu tartismali) bircok kisi borc bulma sikintisina dusecektir. ve tabii bircok isletme sahibini de unutmayalim. bentham ayrica survive edebilmek adina baska yollara yonelecegini ve bunun toplumsal olarak pek de arzu edilen birsey olmadigini dusunmektedir. son olarak jeremy bentham yasaklarin karaborsaya yoneltecegini de vurgulamistir. bentham in bu kritiklerini okuyan adam smith ona hak vermis ve regulasyonlari desteklemesinin hata oldugunu kabul etmistir.

jeremy bentham in iktisada katkisi sadece bu olmamistir. yukarida bahsettigimiz ve bugun bircok iktisat ogrencisinin basinin belasi haline gelen utility (fayda) kavramini ve onun maksimize edilmesini iktisada kazandirmistir. iyi mi ettigi yoksa kotu mu ettigi hala tartismalidir. bugun hukuki, politik, ahlaki ve ekonomik dairede tartisilir nasil olculecegi, nasil belirlenecegi, farkli utilitylerin nasil karsilastirilacagi tartisma konusu. fakat suan iktisadin gobegine oturmus bir kavramdir utility maksimizasyonu. jeremy bentham bu tur problemlerle sonuna kadar ugrasmis, didinmis endini paralamistir ve bu eforlari sayseinde ahlaki dunyanin isaac newtoonu olmayi umut etmistir. 21. yuzyilda gelebildigi nokta ise goruldugu uzere benim blog yazimdir.

jeremy bentham'a gore doga iki gucuvermistir ve onlar tarafindan yonetilmektedir insanoglu: aci ve haz.bu noktadan itibaren ahlaki bir prensiptir utility kavrami. haz ve aciyi goz onunde bulundurarak ahlaki prensip ne yapmamiz gerektigine gore belirlenecektir. yapmamiz gereken dogru sey her zaman net hazzi maksimize etmektir. ve net haz toplam hazdan toplam acinin cikarimis halidir. bu noktada sahsi fikrim jeremy bentham ilk hedonist iktisatci olarak kabul edilebilir. cunku bu tur bir anlayis, hazzi on plana cikaran dusunce, hedonizmi isaret etmekte bana. ama ondan oncehedonist var midir bilemiyorum.

tum hazlar esittir kaynagina bakmaksizin. televizyon izlemekten alinan haz, iktisat uzerine okunan bir kitaptan alinan hazza esittir.yine fakirin aldigi haz da zengininkine esit sayilir.egitim ve mevzuatlar maksimum mutlulugu elde etmek icin icin gereklidir zira egitim ile yapilacak bir davranista haz ve aci daha iyi karsilastrilabilirdir. mevzuatlar ise hazza ya da mutluluga goturmeyen davranislari cezalandirmada kullanilacaktir. hukumetler hazzi artiracak politikalar uygulamalidir. fayda-maliyet analizlerinde de cok kulllanilan bir kavramdir utility kavrami. eger devlet harcamasinin faydasi maliyetlerinden fazla ise devlet o harcamayi yapmalidir aksi takdirde o harcama, ya da vergi yururluge girmemelidir.

her ne kadar farkli bir bakis acisi getirse de nasil olculecegi hala tartismalidir utilitykavraminin. ayni sekilde karsilastirma yapmanin zorluklari da hala orada durmaktadir.

bir diger elestri de ahlaki yone bakan kismidir. utilitarian davranisin ahlaki olmayan tercihlere, adaletsizlige goturebilmesi mumkundur.

jeremy bentham bu elestirilerin farkinda olmakla birlikte toplumu ve devleti organize edebilmenin en iyi yolunun bu oldugunu soylemisdir. alternatif olarak herkesin kendi dusuncesindeki standardlari devlet ve toplum icin uygulamasini gostermekte ve bunun da kaosa yol acacagini ongormektedir.

fifty major economists, steven pressman, 1999










Thursday, October 25, 2012

temel iktisatilar 5 - francais quesnay

soyismi kennay diye okunuyormus, benim gibi kusniy seklinde okuyanlar icin uyari.

bati versailles e 15 mil uzaklikta mere kasabasinda 1694 yilinda dunyaya gelmis kendileri. ciftci bir babanin okumak, kitap okumak ugruna gerektiginde parislere giden oralardan plato ve aristonun kitaplarini alan bir cocugudur.

17 yasinda cerrah olmaya karar vermistir, her ne kadar egitimi yetersiz olsa da bunun icin. fakat tip sinavini gectikten sonra koyunde perasyon yapma sertifikasi almistir kendileri. daha sonra bu alanda birkac kitap yayinlayarak belirli bir sohrete erismistir. fransa bilim akademisi uyesi olma serefine erismis, artan unun devaminda kral ve kralin metresinin saglik danismani olmustur. tabii yas da 50lileri devirmistir. o dinamik gunler geride kalmistir artik.55 inde matematik ve iktisat ile ilgilenmeye baslamistir. yukarilarda danismanlik sayeisnde tanidiklari cok olunca fikirlerini biryerlere ulastirmasi da zor olmamaktadir. nonemli dergilerde vesaire yazmasi icin davetler almistir. kendisine en buyuk sohret de buradan gelmistir. sohretine sohret katmistir yani bu yazilarla. quesnay kendisini "physiocrat" olarak tanimlar. herhalde fizyokrat olarak geciyordur turkceye. doganin kurali manasina geliyormus bu ifade.

ilgilendigi alan daha cok para, mal ve insanlarin ekonomideki bir sektorden diger bir sektore gecisidir tipki kanin akisina benzetir. fransiz tarimi disindaki sektorleri verimsiz olarak degerlendirir. ona ore sadece tarim sektorunde uretim harcanan girdiden fazladir ve fazla vermistir o da arazinin verimliliginden kaynaklanan bir verimdir,.merkantilistlerin aksine surplus(fazla verme) tarim sayesindedir, ticaret ve takastan kaynakli degildir diye dusunmektedir.imalat sektorunu verimsiz bulmaktadir fazla vermedigi icin bu nedenle de elstirilere ugramistir elbette.

cantillon'un ekonominin isleyisini ekonomik iliskiler uzerinden aciklamasini desteklemis ve gelistirmeye calismistir. bu noktada iktisadi ilk modellemeyi de quesnay yapmistir. ya da modelleme denemesi diyelim buna.

ona gore ekonomi 3 siniftan ya da sektorden olusmaktadir: tarim sektoru, bugunkuu hizmet sektorunu de iceren imalat sektoru ve mulk sahipleri sinifi.mulk sahipleri rant diye ifade edecegimiz kismi elde eden kesimdir.

ona gore tarimda girdinin 2 kati kadar cikti olusmaktadir.

tarihe ilk iktisadi model olarak gecen modeli ise su sekildedir:

mulk sahibi(lanlord) 1000 pound bulundursun elinde ki bunu ranttan elde etti. bu 1000 poundun 500 poundunu imalat sektorune 500 poundunu ise tarim sektorune harcasin. bu da demektir ki 500 er pound gelirleri var bu sektorlerin.bu sektorler paralarinin yarisini uretim yapan diger sektorde harcasin.bu da demektir ki 250 pound gelir demektir uretim yapan sektorler icin. sonra bu gelirlerin de yarisi diger sektore harcansin ve bu boyle devam etsin dursun. bu durumda toplam gelir en sonunda her iki sektor icin 1000 pounda ulasir. tipki bankalarin para yaratmasi, biz ona olusturmasi diyelim, hikayesindeki gibi.


simdi bu noktada mulk sahibi 1000 poundluk urun satin alip tuketim yapiyor. bunun 500 poundu tarim urunu, 500 poundu ise imalat mallarina.yil boyunca hicbirsey uretmeyeceklerdir.bu nedenle diger 2 sinifin urettikleriyle gecineceklerdir.ya da baska bir deyisle tarim iscilerinden aldiklari rant ile gecineceklerdir.

diger sektorler 500 pound gelirini alir ve bunu gerekli girdi icin kullanir ki ertesi sene daha cok uretebilsin. imalat sektoru zigzag olayindan 500 poundluk tarim urunu alir ve 500 pound nakidi vardir. bu 500 poundu tarim sektorunden daha fazla girdi almaya kullanir. boylelikle 1000 poundluk girdisi olur 1000 poundluk imalat urunu uretebilmesi icin.

ote yandan tarim sektoru ise 2000 poundluk uretim yapar fakat 1000 poundluk kadar kismini toprak sahiplerine ve imalatci sinifa satabilir. ayrica 500 poundluk imalat urunu alir zig zag olayindan hatirlarsak. 500 poundluk kismini ise zaten imalat sektorune satar. bu iki islem birbirini gotururken kendisinde 1000 pound kalir. ayni zamanda 1000 poundluk odeme yapmasi gerekir toprak sahibine. cikti orani girdinin 2 kati oldugu icin ertesi sene 2000 pound degerinde uretimi olacaktir vu bu dongu boyle devam eder gider.

buradaki modellemedeki amac ekonominin tekrardan kendini uretimi degildir iktisadi buyumeyi anlamaktir.

kendisi vergilerin toprak sahiplerine uygulanmasi gerektigini dusunmustur. imalat sektorune uygulanmamalidir cunku onlar arti deger katamamaktadir. tarima uygulanacak vergi ise girdi miktarini azalticak haliyle bu da uretimi azatacaktir.

quesnay nin modeline gore yine tasarruf uretimi azaltici etkide bulunur. cunku paranin ve mallarin akisi yavaslayacaktir ve talebin dusmesi hasilayi azaltacak ulke ekonomisinin buyumesi duracaktir.

merkantilistlerden ayri olarak serbest ticareti savunmustur ulkeler arasinda.ona gore refaha degerli madenlerin ede edilmesi degil uretilen toplam urun miktaridir.

bu calismalarina ragmen ekonominin babasi olarak gorulememistir maalesef. fakat matematiksel modellemesi nedeniyle matematiksel iktisatta sayginligi vardir. tableu adli eseri leontief tarafindan etkileyici bulunulmus ve ondan ilham adigini aciklamistir leontief girdi-cikti iliskisini goz onunde bulunduraraktan.

laissez faire politikasi onerisi  onundur ve yine verimli olmayan sektorlerden vergi alinmamasi kabul gormustur bircoklarinca.

REREFANS

Fifty Major Economists, pressman, steven 1999, 2nd edition

Wednesday, October 24, 2012

temel iktisatcilar 4 - richard cantillon

kuzeybeti irlanda dogumlu iktisatcidir. zaten su ana kadar ele aldigimiz 4 iktisatci da adadan, cikamadik adanin disarisina. 17. yuzyilda dogum kayitlari tutulmadigi icin 1680-90 arasinda biryerlerde dogdugu bilinmektedir. belirli bir sure ispanyada calismis sonrada kuzeninin fransadaki bankasini ustune almak uzere fransaya gidip orada kalmistir bir sure ve hatta 1708 yilinda fransa vatandasligina gecmistir.

girisimlcinin iktisada etkisine vurgu yapan ilk ekonomisttir kendileri. kimleri onu gizemli ve buyukeyici bulur, ya da bulmus. missisipi bolgesinde bircok altin ve gumus oldugu dusunulen araziyi satin aldi ve yuksek bir gelir elde etti buralardan.servetine servet katti. bu noktada bu bolgeyi spekule edenlere de borc verdi. yine ayrica bir doviz cinsinden borc verip baska doviz cinsinden geri alimlar yapip yuksek karlar elde etti ve sonunda ingiltereye donmeye karar verdi, yeterince zengindi. londrada olurken olumu supheliydi. cikan br yangin sonucu olurken bunun bir kaza mi yoksa cinayet mi oldugu belirlenemedi. tv soylemiyle olumu hala gizemini koruyor. murphy 1986 yilinda cantillon'un yangin sirasinda o evde olmadigini iddia etti. bunu cantillon'un kendisinin bilerek oyle gosterdigini davalik oldugu kisilerce olduruldugu imaji icin yaptigini siyluyor. yine kendisi yangindan birgun once bankadan yuklu miktar para cektigini ve komsularinin kafasi olmayan bir cesedin yandigini gorduklerini soyler. ayria kendisine ait notlar daha sonra surinamda, gunay amerikada bulunmustur. murphy bunun oraya gitmesinin hangi mantikla oldugunu sorgular, bu o donem degersiz kagitlari biri calip surinama goturecek hali yok ya cantillon kendisi goturmustur der.

"essay on the nature of the commerce" adli tek bir esere sahiptir. hani  supheli olan olumunden yani yangindan 20 yil sonra basilmistir.

kitapta gercekte ekonominin nasi calistigini anlatmaya calismistir.ekonomiyi interconnected bir sistem olarak gorur; dolasimda olan ve akisi gerceklesen para ve mallar vardir. sistemin parcalarinin birbiriyle iliskisini anlatmaya calismistir.toprak sahiplerinin harcamalarinin para ve uretim uzerine etkisini ele almaya calismistir.toprak sahiplerinin harcamalari sehirdeki imalatcilarin refahinin artmasina yol acmaktadir. ayrica kirsal alanda tarim iscileirnin de. gida ve tarim urunleri daha elzem urunler oldugundan, paranin akisi imalat yonunden tarim yonune dogrudur. bir noktada tarim iscileri de toprak sahiplerine odeme yapmak durumunda olduklarindna aslinda bir daire olusur yani bir dairesel donusum vardir.

cantillon, farkli mallara olan talebin, uretimi be;lirledigini dusunmektedir.eger toprak sahibi daha cok imalat urunu isterse, insanlar ve kaynaklar tarim sektorunden imalat sektorune dogru akacaktir boylece imalat urunlerinin uretimi artarken, tarim urunlerinin uretimi azalacaktir yine onun dusuncesinde eger insanlar tuketimini ekmek yerine pastaya kaydirirsa firinlar kapanacak ve yeni pastaneler acilacaktir.

cantillon ayni zamanda girisimcinin oynadigi rolu de analiz etmeye calismistir. entrepreneur denen bu girisimci insanlar aslinda ilk defa 8. yuzyilda ortaya cikmislar ve devletle sozlesmeler imzalamislar. o insanlara enrepreneur denmis.bu is aslinda risksiz bir is cunku devet dedigin borcunu oder. bu terimi cok begenir cantillon ve tekrar tanimlar girismiciyi.ona gore entrepreneur, risk takerdir, risk alan kisidir oturup maas alan kisi degildir.ona gore gelecek belirsizdir ve dolayisiyla ekonomi her zaman risklidir buna ragmen birileir gelecekte kazanma beklentisiyle risk alir.eger boyle olmazsa uretim olmaz, kimse uretmez.dolayisiyla risk alan bu girisimci insanlar ekonominin yurumesi uretimin devami icin gereklidirler.

kendisi ayni zamanda bundan onceki iktisatcilar gibi para teorisine de deginmeden edememistir. ticaret degerli
metaller ile yapilmakta ve bu degerli metalleri elde etmenin iki yolu vardir: ya altin ve gumus cikarilmasi ya da diger ulkelere mal satilmasidir.madenci ya da tuccarlarin parasi artarsa talepleri de artacaktir dolayisiyla istihdam ve uretim de artacaktir. artan talep fiyatlari da yukseltecektir tabii fakat artan para arzi kadar fiyatlarin artmasina gerek yoktur cunku artan fiyatlar uretimi de artiracaktir ve bazen artan para miktari artan harcama demek degildir.

ekonomistler paranin belirsiz etkisine cantillon etkisi diyorlar. yeni paranin etkisi belirsizdir cunku etki parayi kimin elde ettigini ve nerede kullandigina gore degisecektir.tuccarlara ve ihracatcilara gidecekse problem yok iyidir, yatirima doner bu paralar. daha cok uretimle fiyatlar da artmayacaktir.fakat para luks tuketime egilimi olan toprak sahiplerine giderse bu problemlidir uretim artisi gorulmeyecektir e dolayisiyla fiyatlar artaaktir.artan fiyatlar uluslararasi piyasalarda:p ulkeyi daha az rekabetci hale getirecektir ithalat ucuzlayacaktir.bu ticaret acigi degerli madenlerin gitmesi demek. yani altinlar yurtdisina gidecek ve dolayisiyla uretim dusecek stagnasyon gorulecektir.kendisi ayrica korumaciligi destekler ve ticaret fazlasi verilmesini destekler.bunu iktisadi nedenlerden ziyade askeri nedenlerden savunmaktadir.ticaret fazlasi demek daha fazla gida alabilme sansi demektir ve britanyalilarin daha saglikli yuksek bir nufus olmasi demektir bu da ulkeyi guclendirir onun gozunde.

gunun sonunda sistemin birbiriyle iliskisiniaciklamaya calismistir ve iktisatcilar onu ilk real iktisatci olarak kabul etmistir.


















temel iktisatcilar - 3 - john locke

john locke; diger bircok ilk donem iktisatcilari gibi o da bir ingiliz.

Somerset'te pek de zengin olmayan bir ailenin cocugu olarak dunyaya gelmis kendileri.ingilterenin prestijli kamu okullarindan westminter da okumustur.  buradaki basarilarindan sonra oxford universitesinden burs kazanmistir.master derecesini aldiktan sonra oxford da ders vermeye baslamis, 1660'da yunanistan'da 1662 de Rhetoric de ders vermistir. locke bircoklari gibi William Harvey'in kanin vucut icerisinde dolastigini iddiasindan sonra, ondan etkilenerek tip uzerine calismaya baslamistir. bu sayede Lord Ashley adinda yuksek duzey birisiyle tanismis onun sayesinde ekonomiyi ogrenmeye baslamis, british kolonilerle ticareti ve faiz olayini kavramis, icsellestirmistir. ticaret uzerine yuksek rutbeli gorevlere atanmis fakat daha sonra askla tutuldugu felsefeye donmeye karar vermistir.

sonraki yillarda "an essay concerning human understanding" ve "two treaties on government" adli calismalariyla sohret sahibi bir filozof olmustur. tabii filozof olmasiyla iktisat ile baginin koptugu soylenemez. 5 temel katki sunmustur iktisada dair ve bunlarin 3 tanesi felsefe temelli katkilardir. iktisadin bilimsellsmesine katkida bulunmus, ozel mulkiyet kavramina dair calismalar yapmistir.

17. yuzyilda ticari aktiviteler artmis ve baskin feodaller ile dini kurumlar arasinda catismalar ortaya cikmistir. genel kani olarak yaratan, onlar tanri diyor, bu dunyayi herkesin hizmetine sunmustur dolayisiyla hersey herkesindir, ozel mulkiyet olamaz. bu nokta bana kizilderelilerin hikayesini hatirlatir. beyaz adam gelir ozel mulkiyet edinir kendine ve o ozel mulkiyeti resmilestirmek adina etrafini citle cevirirde kizildereliler anlamaz napiyor bu adam hic insanin olailir mi bir yer der.

siki bir ozel mulkiyet savunucusudur. para ve kapital, gecmis emegin urunudur ve dolayisiyla insanlarin parayi elde etmesi gerekcelendirilebilir. insanlar calisarak onu elde etmek isteyecektir. onun birikimiyle insanlar daha cok sermayeye sahip olabilir. sinirsiz sermaye birikiminin onundeki engel ise fakirlerin is kalmadiginda hayatta kalabilme gereksinimidir. onlar hayatta kalabilecek kadar para olmalidir baskalarina. insanlar sermaye elde edip biriktirebildigi surece daha verimli olacaktir locke a gore.

filozofik ikinci katkisi ise devletin toplum icerisindeki varligidir. devletler, insanlari ortak bir kural koyucuya ihtiyac duydugunda meydana gelir. en bayildigim ifadelerden birisi de sudur: "locke saw the state as a company whose shareholders were men of property" yani devleti, hissedarlari insan olan bir sirket olarak gormektedir locke. kural koyucu vatandaslarinin cikarlarini korumak zorundadir

ucuncu felsefi katkisi ekonomik metodolojiler uzerinedir.locke insanlari rasyonel ve kedi cikarlarini dusunen bireyler olarak gorur, ayrica ekonomik durtuleri vardir.dini gorusun empoe ettigi altruistic yani baskalarini dusunen degildir. ornegin bir malin fiyatinin yukseldigi durumda diger ucuz mala gecmesidir tuketicinin. ya da talebi dusen malin arzini azaltmasi ureticinin buna ornektir.

locke ayrica para teorisine, faiz teorisine katkida bulunmustur. josiah child'in devletin faiz oranlarina mudahale etmesi gerektigi fikrine karsi cikmis, tefeciligin tuccar ve borc veren arasinda kazanclari yeniden dagittigini soyler ve mudahalenin ulkeye bir katkisinin olmayacagini dusunur. ona gore dogal faiz orani piyasa faiz oranidir. para piyasada az oldugunda faiz orani artar, cok oldugunda ise azalir.

ilginc katkilarindan birisi de paranin kendi degeri ile ilgilidir. o donemlerde ticaret degerli madenler ile yapilmaktaydi. bunlar para olarak kullanilirken bir kisim uckagitcilar paranin koselerini tirtiklayarak o degrrli metalden caliyorlardi ama kirpilan sirkulasyonda devam ediyordu. bu davranis sir thomas gresham'in unlu formulazasyonuna ilham vernistir: kotu para iyi parayi kovalar. gresham bununla kirpilmis para insanlarin ticarette kullandigi olurken. kirpilmamis para ise ellerde tutuluyor, piyasada ticarette ek kullanilmiyordu.
hukumet bu problemi cozmek adina madeni paralardaki degerli maden miktarini dusurmustur. o ise buna karsi cikmis paranin degerinin icindeki degerli madenle dogru orantili oldugunu dusunur.bu dogal degerin devlet tarafindan belirlenmesi mumkun degildir. boylesi bir durumda tuccarlarin fiyatlari arttiracagini dusunur. evet boyle dusunerek para miktari teorisinin de temellerini atmistir john locke.   

steven pressman, fifty major economists, 1999, routledge

===================================================================
devleti canavar benzetmesiyle mutlak iktidar sahibi yapan hobbes un fikirlerini paylasmaz.  devrimci kisilerle hukumdara karsi birlik olunca holandaya kacmak durumunda kaldi.

locke a gore halkin hukumdara ihtiyaci yoktur hatta halk o sekilde daha iyi yonetilir. temeli insanin eseri oldgu ve esit bir eser olduklari oldugudur. kimsenin ozel bir hak olacak sekilde dogmasi mumkun degildir. hepimiz dogadan ayni sekilde yararlanabilmeliydik.

dogal durumda, toplum hayatinin etkilerinden ayirt edildigi durumda kendi hallerinde, akil yoluyla insanlar dogruyu yanlistan ayirt edecek temel ozelliklerle dogar insan. ve bazi haklara dogustan sahiptirler.

her birey dogal haklara sahiptir. yasam ozgurluk mulk edinme ve mutluluk dogal haklardir. gorevler haklardan sonra geliyordu. birinin yasam hakki varsa digerlerinin yasam hakkina mudahale etmemk digerlerinin goreviydi, ozgurluk hakki varsa ozgurluge mudahale etmemek digerlerinin goreviydi. haklar ve gorevler boylece ic ice geciyordu.

insanlarin biraraya gelip orgutlenmelerinin devlet kurmalarinin nihayi amaci ozel mulkiyeti korumaktir. mulkiyeti gunumuzden daha genis manada algilar. ona gore yasam, ozgurluk ve mulku kapsar mulkiyet. fakat bazilari mulk sahibidir de digerleri bundan yoksundur? ciceroyu takip eden locke a gore mulkiyetin kokeninde doganin urunlerinden yararlanmak ve insan emegini bu urunlere katmaktir. insanoglu doganin kendine bahsettiklerini kendi emegiyle yogurarak mulke sahip oldu. palamutun besledigini mesenin dibinden topladi insan. ormandaki agactan elmalari topladi ve kendinin kildi. bu emek ortak olanla kendisinin olan arasina bir fark koydu. bu emek sayesinde herkesin ortak anasi olan doganin urunune birseyler katti ve bu insanin ozel hakki oldu.

insanlar arasindaki mulk esitsizliginin kokeni doganin islenisiyle ilgilidir. kuzey abdnin ingilizler tarafindan kolonilesmesine izin verir. locke abd yerlilerini bir kenara iter. dtopragi islemek avci toplayici hayat tarzindan daha ustundur. dogal hale ornek olarak abdyi gosterir. ona gore abd de dogal hal vardir. kim topragi islerse mulkiyet hakkina sahip olacaktir. fransizlar ve ispanyollar hakki isgale dayandirir fakat locke ise topragi islemeye verir hakki.

tanrinin nimeti ziyan edilmelidir. mulkiyet edinirken baskalrina da yeterli ve iyi durumda birseyler de birakmaliydik. baskalarina birsey birakmayacak sekilde sahip olursak mesruiyetini yitirir.

hukumetler bizim rizamizla kurulur. toplumu terketmediginiz disina cikmadiginiz surece sozsuz riza gosteriyorsunuz demektir. toplumun parcasi oldugunuz surece birtakim seylere riza gosteriyorsunuz, ornegin esitsizliklere, demektir. 

locke sistem islemezse, insanin akilci olmasi akil yoluyla sorunlari cozme kabiliyeti oldugundan yeni bir sistem getirecektir der ve iyimserlik asilar. bu demokrasiye gecisi kolaylastirici bir ifadedir.

locke da hobbes gibi hukumetin devletin temelinde yazili olmayan ama uyulmasi gerekn sozlesme oldugunu dusunur ve yine hukukun ustunlugunu savunur hobbes gibi.  








temel iktisatcilar - 2 - william petty

1623 yilinda hampshire'da ingiltere'de dogdu. iktisadi prensipleri gunluk hayatta ilk uygulayan iktisatcilardandir kendisi. damgasini ozellikle kira ve vergi alaninda vurmustur iktisada.

13-14 yaslarinda okulu birakip kabinboy olarak bir gemide ise baslar william petty. olacak ya ilk senesinde isin ayagini kirar ve isi birakmak zorunda kalir. o donemde fransada oldugu icin ve patronun isine yaramadigi icin kirik kolla fransada birakilir. 3 senesini daha sularda gecirmek zorunda kalir ve daha sonra hollanda'da anatomy ve ilaclar uzerine egitim alir. 1646'da gurbet hasreti biter ve ingiltereye doner william petty. artik egitimli, donanimli birisidir o. oxfordda egitim aldiktan sonra, anatomi profesoru olarak oxford'a atanir. ders verdigi ilk haftanin ardindan bu isin kendine uygun olmadigina karar verir. oxford'dan ayrilarak irlanda ordusunda bashekim olarak ise baslar. francis bacon'un yolundan gider ve onun uyguladigi methodlari toplum ve dunya icin gozlem yapmada kulllanmayi planlar.

politik aritmetik yontemini gelistirir. zaten asil unu de buradan gelmektedir. birtakim inanclari curutmeye kendini adar. o donemler verinin pek olmadigi donemlerdir pek tabiiki. bu nedenle kendini rakamlarla anlatmak ister, politik aritmetik de budur zaten:kendini rakamlarla ifade etmek. kantitatif methodoloji ile ekonomik ve toplumsal olgulari analiz etmeye calismistir.ornegin A ve B birlikte artiyorsa A nin artmasi icin B nin de artmasi gerekir gibi dusunceleri ileri surmustur. ekonomik analizleri inanclardan ahlaktan kurtarmaya calisip rakamlarla ifade etmeye calismistir.

ilginc calismalarindan bir tanesinde londra denen sehrin paristen daha zengin oldugunu ileri surmustur. buna dayanak olarak londranin nufusunun ve sayisinin daha fazla olmasini gostermistir. defin islemlerinin de yine londrada daha fazla olmasini buna baglamistir. dolayisiyla bu analizdeki temel varsayim nufusun refah seviyesini gostermesidir. elbetteki fakir ve yuksek nufuslu ulkeleri baz aldigimizda bu argumanin curumemesi mumkun degil. ama yil da 2012 degil tabii. o zamanlar bu tur dusuncelerin gecerliligi olabiliyordu.

ticaret fazlasini savunmasi nedeniyle merkantilist olarak adlandirilsa bile aslinda merkantilistlerden bircok farkliligi vardir. onun ticaret fazlasi vermeyi savunmasinin temel argumani refahtan ziyade issizlik oranidir. ona gore vergi politikasi ve butce performansi dis ticaret fazlaligindan cok daha onemliydi.

ingilterede ekonomisinin vergi politikasini siki elestirmenlerindendir. yuksek vergi oraninin insanlarin calisma sevkini kirdigini bunun stagnationa yol acacagini ileri surmustur, vergi formlarina tamamen karsi cikmasa da ulke icin kotu ve zararli oldugunu dusunur. paranin tekrar sirkulasyona sokulmasi durumunda verginin problem olusturmayacagini ama sirkulasyona donmezse zarar verecegine inanir.

deneysel calismalarinin yanisira, teorik katkilari da bulunmaktadir. "surplus" ifadesini kullanan ilk iktisatcidir kendisi, yine bu baglamda toprak ranti uzerine calismalar yapmistir. ekonomik surplus ifadesini kullananmis ve onu, ciftcinin urettgi ile uretmek istedigi urunun girdi miktari arasindaki fark olarak tanimlamistir. yani eger B kadar misir uretmek icin A kadar misir kullaniliyorsa ekonomik surplus B-A dir. toprak sahipleri bu surplus kadar kira almalidirlar. daha fazlasini kimse vermek istemez. aksi takdirde zarar edecektir ama rekabet kosullari kiralayani surplus kadar kira odemeye itecektir.

referans
Pressman, Steven, fifty major economists, 1999, routledge 

temel iktisatcilar - 1 - thomas mun

17. yuzyilin en bilinen, deger verilen, saygideger deniyor ya hani, iktisatcilarindan birisidir. aslinda asil meslegi tuccarlik.merchant iken merkantilist olmus.1571 yilinda ingilterede dogmus, 1641 yilinda hayata gozlerini kapamistir.

taninmis bir merkantilist olarak ekonomik zenginlik icin ticaret fazlasini(trade surplus) onermistir. ulkelerin refah artisini ailelerin refah artisina benzetmis, tipki aileler gibi gelirinden fazla harcayan ailelerin fakir olmasi gibi ulkelerin de gelirinden fazla harcamasini fakirlesmeye yonelme olarak gormustur. ticaret fazlasini ise yani gelirinden daha az harcamayi refah artisi olarak gormustur.

gida, kiyafet ve savas malzemelerini ise gereklilik olarak gormus ve bunlarin ithal edilmesine karsi cikmadigi gibi refahi artirici oldugunu dusunmustur. ote yandan luks mal ithalatini ise zararli bulmustur ulke icin.

Hum'un yasadigi donem olan 17. yuzyilda ticaret altin,gumus gibi metaller ile yapilmaktaydi. ticaret fazlasi ile bu degerli metaller elde ediliyor dolayisiyla ulkenin zenginligi artiyordu. yani merkantilist bakis acilarinda onlara gore zenginlik ya da mutluluk degerli madenleri elde edebilmekti, tuketmek degil.

ticaret fazlasi ya da ihracat ile elde edilen paranin ulke icerisinde para arzini artirdigini bunun da fiyatlari yukselttigini dusurur. tabii fiyat artislari akabinde ulek icindeki mallarin pahalanmasini ve ithalat yapacak ulke icin urunun pahalilasmasini getiriyordu. bu durumda yapilmasi gereken, Mun'a gore, ihracat yoluyla giren paranin tuketim yerine yatirima harcanmasidir. bu durumda gelecek icin daha fazla mal satma sansi dogacaktir gelecek adina.

Mun en iyi fiyattan urunun ihrac edilmesini dusunmektedir. rekabetin arttigi donemde en iyi fiyat normal fiyattan daha dusuk fiyattir. yani o donemlerde fiyatin dusurulmasi gerekir. bu politika rakipleri piyasadan soker atar(drive out).rekabetci ulkelerin piyasadan cikmasindan fiyat tekrar artirilabilir.

Mun uretilecek malin kalitesine de deginmistir. yuksek kalite uretmenin onemine vurgu yapip hukumetin yukske kalite urun yapmasini tesvik etmesini onermistir zira yuksek kalite urune olan talebin yuksek olacagini dusunmustur, yine hukumetin ihracat yapacaklar icin vergiden tesvik onermistir. daha sonra ihravc edilecek urunlerin ithalatinda da verginin dusuk olmasini, fakat icpiyasada tuketilece urunler icin verginin yuksek olmasi gerketigini savunmustur.

elbette thomas hun a karsi elestiriler olagelecektir, nitekim david hume ticaret dengesizliklerinin kendini otomatik olarak duzeltecegi fikrini savunmustur. quesnay ve ustad adam smith merkantilist yaklasimi elestirmis ve devlet mudahalesine karsi cikmislardir. devlet mudahalesinin negatif sonuclar uretecegini soylemislerdir.

ote yandan diger bir ustad john maynard keynes, merkantilist fikri savunmus ve ticaret fazlasi vermenin ulkenin ekonomik refahini artiracagini savunmus ve ayrica bunun issizlik oranini da azaltacagini dusunmustur uretim sayesinde.

merkantilist fikir en buyuk destegini ulke bazinda japinyadan gormustur. o niyetle olmasa bile yuksek kalitede uretilen ve dunyaya ihrac edilen urunler sayesinde japon ekonomisi cok gelismistir.

temel iktisatcilar 2 - William Petty:
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-2-william-petty.html

temel iktisatcilar 3 - John Locke:
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-3-john-locke.html

temel iktisatcilar 4 - Richard Cantillon
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-4-richard-cantillon.html

Friday, October 19, 2012

petrol fiyatlari nasil belirlenir?

Ham petrolun yapisi nasildir?

 ham petrol karisim halindedir. ham petrol icerisinde benzin, motorin, fuel oil ve LPG karisimi seklinde dusunmekte fayda var. bu karisimin rafineri ile ayrismasi gerekir. mesela ABD rafinelerinde karisimdan %42 benzin elde edilir. turkiye rafinelerinde ise %10 elde edilir. donusturme anladigim kadari ile rafinerinin teknik imkanlarina gore belirleniyor. yani ham petrolun dogal yapisi degil rafinerinin kapisitesine gore ayristirabilme ile alakalidir. fuel-oil i elde etmek en kolayi iken en zoru ve kalitelisi benzini elde etmektir. Bizdeki en kaliteli rafineri izmitteki rafineri iken Batmandaki rafineri en kalitesizidir teknik olarak.

peki benzin-motorin ikilisi dusunulduugunde hangisinden ne kadar uretiliyor? 

Turkiyedeki talep goz onunde bulunduruldugunda, motorin talebi, benzin talebinin 7 kati olmasina ragmen teknik imkanlar 7 ye karsilik 1 oraninda uretime izin vermiyor. hatta 2 ye 1 oranindan daha dusuk bir oranda uretim yapilabiliyor.100 varilden en fazla 26 varili motorine cevrilebiliyor. geriye kalan 74 varil ise yan urun olarak degerlendirilmektedir.

Peki bu dengesizligin cozumu nedir?

cozum ulkelerin ihtiyaclarinda gizli. her ulkenin kendi ozgu kosullarinda benzin ya da mazot talebi ve oranlari degisebilmektedir. kuzey amerikada esas talep benzine iken motorin yan urun olarak degerlendirilmektedir. Avrupa'da ise durum tam tersidir. asil talep motorinedir.bu durumda karsilikli ticaret ile her iki tarafta kendi ihtiyaci olani kullanmaktadir ve olasi israf da onlenmis olur. mesela daha onceleri gazyagi elde etmek icin kullanilan ham petrolden uretilen benzin israf edilmistir.

ham petrolun fiyatlandirmasi nasil oluyor, neye gore belirleniyor?

ham petrolun fiyatlandirilmasinda uluslararasi arz talep dengesini vesaire bir kenara koyarsak, yogunlugu ve kukurt oranina gore degismektedir fiyati, ya da ederi diyelim. API "gravite"sine gore agir ya da hafif petrol olarak adlandirilir. makbul olani hafif olanidir cunku icerisinde katma degeri daha yuksek beyaz urunler vardir, kukurt oranina gore ise tatli ve aci petrol olarak degerlendiriliyor, adlandiriliyor. kukurt orani ise maliyet acisindan onemlidir. kukurt orani ne kadar dusukse isleme maliyeti o kadar dusuyor.

Tabii bunun kalitesi disinda piyasalara uzakligi da fiyatin degismesine etki eden diger faktordur. yani lojistik maliyetler de fiyatlari etkiler.

Referans fiyatlar nelerdir? 

bahsettigimiz piyasa avrupa piyasasi ise Brent, amerikan piyasasi icin ise WTI kullanilir. Genel fiyatlar iste bu 2 piyasada belirlenirken genel olarak, petrolun kalitesine gore yani kukurt oranina gore vesaire farkli fiyatlanmalar olabilir.

Turkiye'de fiyatlar nasil belirleniyor?

5015 sayili petrol piyasasi kanununa gore 2005 yilindan itibaren Turkiye fiyatini en yakin eriselebilir dunya serbest piyasa olusumu dikkate alinarak serbest piyasa fiyati olusturulmaktadir. bu fiyata etki eden unsurlar ham petrol fiyati, benzin ya da motorinin kendi arz-talep kosullari ile birlikte navlun bedeli, doviz kuru, gumruk vergisi, OTV ve KDV de fiyati etkilemektedir. bu noktada rafinerinin kendi kazanci vardir. OTV mesela rafineri satis fiyatina etki eder. burada OTV, EPDK payi, servis ucreti ve bunlar uzerinden KDV vardir. depolama dagitim gibi isleri yapan sirketin payiyla birlikte depo satis fiyati olusur. o kendi maliyetleri ile birlikte kar marjini koyar uste KDV eklenir de depoloma fiyati olusur. bunun uzerine bayinin maliyetleri ve kar marji konularak bayi pompa fiyati tavsiye noteliginde belirlenir. bayi rafineriye uzaklastikca maliyeti artar ve kendi rekabet kosullarinca da fiyat belirler.

 burada ele alinmasi gereken noktalardan birisi uluslar arasi etkenler. turkiyedeki bu olagan ustu fiyat artislarinin bircogunda uluslar arasi fiyattaki degisimin etkisi vardir. cunku 2000li yillarda petrol varil fiyatlari cok artmis bulunmaktadir. petrol varil fiyati arttigi icin benzin fiyatlari artarken doviz kuru da ayrica artmistir. ornegin varil fiyati 45 dolar olsun benzinin. 2005 yilinda dolar 1.4 TL oldugunu varsayalim. dolayisiyla varil fiyati 45x1.4=63 TL dir. 2012 yilinda 112 dolar oldugunu varil fiyatinin varsayarsak ve de dolar 1.8 TL oldugunu dusunursek 112x1.8=201.6 TL olur bir varilin fiyati. bu ornekte goruldugu uzere hem varilin fiyati 45 dolardan 112 dolara cikmistir, hem de 112 dolar TLye cevrilirken artik 1.4 yerine 1.8 ile carpilmaktadir. yani devlet OTV ya da KDV de hicbir zam yapmasa bile uluslar arasi arz talep iliskisi ve dolar/tl kuru fiyati yuksek noktalara cekecektir. muhtemelen yine 4 TL uzerinde olacaktir.

Vergilerin hic mi sucu yok?

 bilakis bu kadar yuksek olmasinda vergilerin cok buyuk etkisi vardir. vergiler 90liyillardan belkide daha oncesinden itibaren hep yuksekti. verginin yuksek olmasi artan fiyatlarin daha da yukari cekilmesini tetiklemekte. ama bu vergi olayi AKP hukumetinin iktidara gelmesiyle artan bir vergi olayi degildir. problem cok daha onceden baslamistir. hulumetler butce aciklarini kapatmak ugruna her zaman en kolay is olan akaryakit vergilerini artirmayi secmistir. AKP ise geldigi donemden itibaren buradan iyi para geliyor diyip dusurmeyi hic dusunmemistir. dolayisiyla bu vergileri yuksek hala AKP getirmemistir ama dusurmemistir de. 

Vergi icerisinde en yuksek pay OTV ye aittir, bu sabittir litre basi alinir.mesela habire hukumet benzine zam yapiyor denirken aslinda o zamlarin bircogunu yanlis anlamaktayiz. zira hukumetin kendisinin yaptigi otv zamlarindan en sonuncusu eylul ayinda iken ondan bir onceki 2009 araliktir. ama bu kadar fiyatlar yuksek giderken hem petrol fiyatlari varil basi artarken hem kur yukari dogru giderken bir de ustune hukumetin OTV zammi yapmasi asil problem olandir.yani 3 u birden vurmustur ama asil etki sahibi kur ve brent petrol fiyatlaridir.

rafinerinin hic mi sucu yok?

 onlarda da suc var. onlar da kendilerine gelen uluslar arasi fiyati yansitma bicimleri nedeniyle suclular. biz fiyatlari alirken bize en yakin piyasadan almak durumunda oldugumuzu soylemistik. 2005 yilindan beri bu boyle.o nedenle genova piyasasindaki fiyat degisimini esas aliyor turkiye. fiyat degisimlerini rafineri 5 gun icerisinde kendi fiyatlarina yansitmak zorunda. burada su uyanikligi yapiyorlar. bu 5 gune kendi lehlerine ceviriyorlar. eger fiyat dusmusse, yani benzin fiyatlari dusecekse, 5. gunu bekleyip 5. gun fiyata yansitiyorlar. yok eger zam varsa benzine, hemen ilk gunden fiyata yansitiyorlar, yani fiyat dususlerini geciktirirken, genovada fiyatlar yukseldiginde geciktirmeksizin fiyata yansitiyorlar.

Genovada brent petrol fiyatina mi bakiliyor?

kaynak siteyi henuz bulamamakla birlikte Brent petrol fiyatina degil CIF fiyatina bakiliyor. CIF fiyati hem brent petrol fiyatini hem de doviz kuru fiyatini iceriyor.

turkiye bayi satis fiyatlarini nerden gorebiliriz?

https://ppbp.epdk.org.tr/Rapor/Akaryakit/Paylasim/RaporSekizFirma.aspx 


referans
http://web.enerjiuzmanlari.org/Portals/0/Dosyalar/Bulten/sayi18/Enerji-Piyasas%C4%B1-B%C3%BClteni-Aral%C4%B1k-2011.pdf

agrili melek karaaslana yapilan zulum
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/08/agrili-melek-karaaslan.html

turkiyede hali saha kulturu:
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/06/hali-saha-kulturu.html

Monday, October 15, 2012

michels ve oligarsi

bugunlerde sosylojiye asiri derecede sarmis durumdayim. bunda theories in management dersini almakta olmamin da etkisi buyuk. leicester universitesindeki sosyoloji hocam catherine casey'in tavsiyesiyle internette arastirdigim michels in oligarsi calismasi da ilginc gelen okumalar arasinda. kendi yazdigi dilden ziyade en yalin halini wikipedia yazmis. kisaca michels ne demek istemis oligarsi calismasinda turkcelestirelim:

--- "who says organization, says oligarchy" demis michels.yani organizasyon demek aslinda oligarsi demektir diyor. asagida biraz daha detaylarina inecegiz ama organizasyonlarin oldugu yerde oligarsiye gidisten kacis yoktur diyor en ozet haliyle michels.

--- demokrasi elit kuralini eleyememektedir. temsili demokrasi, elitlerin kendilerini mesrulastirmak adina kullandiklari bir cephedir michels'e gore.temsili demokrasiye de deginmek lazim aslinda michelsin oligarsisinden ayri olarak. nedir temsili demokrasi? temsili demokrasi secilmis kisilerce toplumsal kararlarin alindigi demokrasi sekli. yani kararlarin tek tek bireylere sorularak degil bireyleirn sectikleri kisilerce alindigi demokrasi seklidir. eskiden roma ve atina imparatorluklarinda direkt demokrasi seklinde, bilmiyorum turkceye belkide dogrudan demokrasi seklinde cevriliyor, demokrasi gorulurdu. herkes karar mercine dogrudan katilirdi, eger koleleri ve duruma gore kadinlari saymazsak. tabiiki bu durumu surdurmek artan nufus ve yetersiz teknoloji ile imkansizdi. sonucta kitlelerin direkt olarak secilmislerce temsili gerekirdi. iste secim yoluyla parlamentomuzda bulunan degerli degersiz akp, chp ya da mhhp,bdp vekilleri temsili demokrasinin barindirdigi partiler ve milletvekilleridir.

--- michels problemin kaynagini "organizasyon"el yapilanmalarda bulmaktadir. organizasyonun dogasinda vardir bu.organizasyonlar komplekslestigi surece biz daha ve daha az demokrasiye dogru yonelecegizdir. neden? cunku burokrasiye ihtiyac duyulacaktir ve burokrasi birilerinin gucunun artmasi demektir. burokrasi gucu artirmakta guc ise insani cokuse goturmektedir.

--- bir yukaridaki ifadeyi acmak gerekir. herhangi bir organizasyon verimliligi artirmak ve buyumek adina burokrasiye ihtiyac duymaktadir. alinmasi gereken bircok gunluk kararin takdir ederiz ki organize olamamis kisiler tarafindan alinmasi pek mumkun degildir. o yuzdendir ki burokratik yapilanmaya ihtiyac vardir. dolayisiyla etkin olabilmek icin merkezilesme olmak zorundadir ve guc merkezilesme ile birkac kisinin elinde toplanmaktadir (ve sonunda oligarsi kavrami girdi olaya). bu birkac iyi adam (!), ki burada oligarsiyi temsil eder, gucunu pekistirmek adina elindeki tum araclari kullanacaktir. boylesi bir eglilimden kacinmalari pek mumkun degildir.
      organizasyonlar icin delegasyona ihtiyac duyulur katilimci demokrasi ile karar vermeye calismanin mumkunatsizligi yuzunden. tabiiki bu bize teknolojik ya da teknik imkansizliklarin dikte ettigi birseydir.  delagasyon bizi ozellesmeye(specialization) goturur liderlik vasfi altinda- bilgi, tecrubehunerler ve yetenekler gerekecektir ozellik olarak delegasyonda

--- iste burokratiklesme ve delegasyon 2 surukleyen surectir sonucta. dizayn ile burokratiklesme liderin gucunu merkezilestirmektedir. guc merkezde liderde toplanmakta yani merkezilestirme burada ve hemen hemen heryerde negatif anlamda kullanilmaktadir. lider bu gucu daha da merkezilestirmek adina kendi gorusunde olanlari destekler, promote eder, gerektiginde aksi fikirleri sansurler, bu egilimdedir ve bunun kacinilmaz sonucu olarak oligarsiye egilim gorulecektir.

dolayisiyla michels diyor ki, demis ki, organizasyonlarin her turlu formu, ne kadar demokratik bir noktadan baslanirsa baslansin, eninde sonunda gidecegi yer oligarsik egilimdir. dolayisiyla dogru demokrasiye ulasim imkansizdir. ozellikle de genis gruolarda ve komlex organizasyonlarda.

ozet olarak boyle der michels. tabii michels ya da weber gibilerin yazdiklarini okudugumuzda ee ne var bunda turunden seyler aklimiza gelebilse de bu insanlar bu fikirlerin ilk cikis alanidir.

Sunday, October 14, 2012

max weber ve burokrasi

max weber burokrasi adli calismasini karl marx'in sinif catismasi tezine karsilik ortaya koymustur. zaten taninmasi gereken sosyalist dusuncenin babasi karl marx ise diger bir taninmasi gereken sahis max weber'dir teorisyen olarak. ama ben hegeli anlamadan marx'i anlamayi mantiksiz bulanlardanim. cunku bircok konuda ilham kaynagi hegel olmustur. tabii marxi okuduysan weber'i (bizim ingilizler vibır diye okur kendisini) de okumalisin en buyuk iki teorisyenden ikincisi olarak kabul edildiginden. peki burokrasi adli eserinde ne demis weber inceleyelim:

--- weber burokratik orgutlenmeyi saf ya da ideal bicimiyle ilk olarak ortaya koymaya calisan kisidir. marx'in sinif catismasina karsi hiyerarsiyi ortaya atmistir.

--- ona gore burokratik orgutler hiyerarsik bir orgutlenme yapisina sahiptirler. alt-ust iliskisi iyi belirlenmistir keskindir. alt seviye calisanlar ust seviye tarafindan denetlenmektedirler ama tersi sozkonusu degildiri\.yetkilerin ozel ya da kamusal olmasi yani devlet ya da ozel sektor olmasi burokrasinin ozelligini degistirmez.

--- daire (kamuda) ya da buro (ozel sektorde) yonetimi belirli bir uzmanlik gerektirir.buradaki uzmanlik gucun elde toplanmasi acisindan onemli. buraya dikkat etmemiz gerekir.

--- burokrasi yazili belgelere dayanir. kamu hizmetinin orgutlenisi, resmi daireyi ozel konuttan ayirir ve resmi faaliyet ozel yasamdan ayridir.

--- isyeri yonetimi ogrenilebilir genel kurallara baglidir bu kurallari ogrenmek belli bir teknik ogrenim sonucunda gerceklesir. iste bu teknik egitim ileride ya da asagida diyelim burokratlarin gucu kullanmasinda onemlidir.

burokrasinin onkosullari nelerdir:

a) memur yaptigi hizmetlerin karsiliginda parasinin karsiligini almak durumundadir, bu burokrasinin onkosuludur. kisaca ter bu ter durumu vardir: http://www.youtube.com/watch?v=PcSQ7UjiuRI

b) aylik maas alma guvencesi ve randomly olmayan bir kariyer firsatinin bulunmasi

c) vergi siteminin surekliligi, akilciligi, verimliligi ve guvenirliligi onemlidir

d) haberlesme ve iletisim olanaklarinin gelismesi. boylece verimliligin artmasi

e) modern management yontemlerinin gelistirilmesi

--- burda ilk onkosul ile memurluk bir meslek haline gelmistir ve memur sosyal bir itibara sahiptir ve konumu korunur. kritik noktalardan bir tanesi ise memurun atanmaktan ziyade secilmesi durumudur. secilen kisi tipik burokrat ozelligi gostermez. boyle bir durumda hiyerarsi darbe alir. cunku secimle gelen kisi gucunu yukaridan degil asagidan alir, borcu asagiyadir. bu guzel birsey midir peki? weber bu noktada su elestiriyi getiriyor: iyi guzel de liyakat ne olacak? secimle gelen kisi uzman olmadigi halde burokraside yer alabilir. fakat onu secenler uzmanliktan ziyade partilinin parti sefine olan hizmetine bakarlar bu da burokrasi acisindan iyibirsey degildir.
      bununla birlikte secmenin entelektuel acidan kendini gelistirmis oldugu, seckin bir secim bolgesinde liyakata uygun secilmeyen burokrattan secmenin rahatsiz olacagi dusuncesiyle partiler o bolgelerde daha dikkatli olur secimde.

--- maas seviyesi yapilan ise gore degil statuye ve belki de hizmet suresine gore belirlenir.memur belli sartlar altinda kariyerinde sicramalar ilerlemeler gosterebilir.

--- weber'e gore insanliktan uzaklasma, yani karsi tarafi nesnellestirme, ile burokrasinin gelisimi arasinda pozitif bir iliski vardir. nesnellestikce burokrasi ilerler. dolayisiyla sevgi nefret gibi kavramlardan bagimsiz dettached sekilde davranmalidir burokrat, burokrasi asli unsurlarina o zaman yaklasir.

--- burokratik otorite aygitina karsi koymak kolay degildir cunku uzmanlik gerektiren bir alandir ve yerine aninda birsey koyman mumkun degildir. iste bu nedenle burokratlarin aldigi teknik egitim onlara belirli bir gucu elde etmelerini saglar. uzmanlasma siyasal efendileri calisanlar karsisinda carsiz birakabilmektedir cunku bilgi onlardadir, onlar karsisinda gucsuzlesmektedirler. uzman bilgisinden ustun olan tek sey ise is hayatindaki ozel ekonomik cikar gruplarinin uzman bilgisidir. bunlari bilmek isadamlari icin kritiktir devamlilik buna baglidir. memurun hata yapmasinin kendi adina cok onemli sonuclara olmamakta iken isletmeci icin olumcul olabilmektedir o nedenle onlar bilmek zorundadir.

--- weber'in bu calismasina elbette elestiriler gelmistir. ornegin friedrich sorumluluk kavramina yeterince deginmedigini soyler weber'in. kararlarin alinmasi gibi onemli bir alan atlanmistir. sahi o kararlar nasil alinir onemli degil midir burokraside? ayni sekilde kulturun burokrasi uzerine etkisi gozardi edilmistir. hakeza ekonomik siyasi ve tarihi etkenler atlanmistir.

--- yine de ufuk acmasi acisindan son derece onemlidir bu calisma. turkiyenin akp doneminde burokrat secilmis tartismalarini anlamaya da isik tutacak cinstendir. yargi erklerinin hukumete karsi direnisleri, gucunu teknik egitimden almalari, hakeza ordunun en ust rutbelilerinin hukumeti koseye sikistirmaya calismalarinin altinda yatan sebeplerin bir kismini bu calismada bulmak mumkun. tabii bu gucu kullanmaya calisanlarin ikame edelebilirligi olcude guclerinin ve tehditlerinin onemi vardir. ornegin kuvvvet komutanlari ve genelkurmay baskaninin istifa tehtidiyle hukumeti zor durumda birakmaya calismalari da bunun bir ornegidir. ayni anda bu kadar kuvvet komutanini harcayamayacagini dusunerek akp hukumetini zorlamaya calismislardir fakat kurum icerisinde ikam edilebilir olmalari nedeniyle istifalarinin tehdit unsuru olmaktan ciktigi ve isik kosaner yerine necdet ozel'in basa gectigi diger kuvvet komutanlarinin da baskalarinca dolduruldugu gorulmustur. dolayisiyla ikame edilebilirlik onemli bir kistas olsa gerek.

Wednesday, October 3, 2012

gary becker - suc ekonomisi - crime economics

Becker's interest in criminology arose when he was rushed for time one day. He had to weigh the cost and benefits of legally parking in an inconvenient garage versus in an illegal but convenient spot. After roughly calculating the probability of getting caught and potential punishment, Becker rationally opted for the crime. Becker surmised that other criminals make such rational decisions. However, such a premise went against conventional thought that crime was a result of mental illness and social oppression.
While Becker acknowledged that many people operate under a high moral and ethical constraint, criminals rationally see that the benefits of their crime outweigh the cost such as the probability of apprehension, conviction, and punishment, and their current set of opportunities. From the public policy perspective, since the cost of increasing the fine is trivial in comparison to the cost of increasing surveillance, one can conclude that the best policy is to maximize the fine and minimize surveillance. However, this conclusion has limits, not the least of which include ethical considerations.

http://en.wikipedia.org/wiki/Gary_Becker


ABD’li sosyolog ve ekonomist Gary Becker, doktora öğrencilerinin sınavına geç kalmak üzeredir. Arabasıyla son sürat okulun bahçesine girer fakat park yeri sınav yerine epeyce uzakta kalmıştır. Bir an düşünür ve karar verir. Arabasını, park etmenin yasak olduğu sınavın yapılacağı sınıfın önüne park edecektir. Sınav çok önemli olduğu için cezayı göze almak en iyi seçenek gibi durmaktadır. Arabayı park eder ve sınıfa dalar. Becker, sınav süresince yaptığı davranışı düşünür ve o âna kadar kimsenin fark etmediği bir gerçeği fark eder. Gary Becker’e 1992 Nobel Ekonomi Ödülü getiren bu gerçek, suç işlemenin ardındaki rasyonelliktir. Becker, sınavda şöyle düşünmüştür: “Her akıllı insan için, suçun beklenen getirisi beklenen maliyetinden yüksekse o suçu işlememek anlamsızdır.”
Küreselleşen dünyada artık suçlar farklılaşıyor, giderek daha organize hâle geliyor, hatta bazı noktalarda özellikle ekonomi dünyasında suçun artık neredeyse bir önemi kalmadı gibi. Hatta bazı noktalarda suçun rasyonel bir gerekçesi olduğu yönünde bir algı bile var.
Son yıllarda ekonomi biliminin en nevi şahsına münhasır iktisatçılarından biri olarak kabul edilen Becker, bir suçlunun, uygulamaya geçireceği faaliyetten hem elde edeceği getiriyi hem de işleyeceği suçtan dolayı muhtemelen alacağı cezayı rasyonel bir şekilde dikkate alarak, farklı davranışlarda bulunacağını söylüyor.

http://www.taraf.com.tr/pelin-cengiz/makale-turkiye-nin-suc-ekonomisi.htm