Wednesday, April 23, 2014

Georges Politzer Felsefenin Baslangic Ilkeleri

Bilindigi uzere Isci Universitesi 1932 yilinda kucuk bir profesorler grubu tarafindan beden iscilerine marksist bilimi ogretmek ve onlara zamanimizi anlama ve teknik alanda oldugu kadar siyasal ve toplumsal alanda da eylemlerini yurutme olanagini saglayacak bir dusunme yontemi ogretmek icin kurulmustu. buradaki notlar ise o derslerde alinan notlar uzerinden alinmis notlardir.

Lenin: devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz. bu ifadeyle her seyden once teoriyi pratige baglamak gerekir demektir.

Felsefeyi tanimlamak icin felsefenin evreni dogayi aciklamak istedigini, en genel sorunlari inceledigini soyleyecegiz. daha az genel olan sorunlar bilimlerce incelenir. oyleyse felsefe, bilimlerin bir uzantisidir, su anlamda ki, felsefe bilimlere dayanir ve onlara baglidir. Materyalizm ise su noktada evrenin bilimsel aciklamasindan baska birsey degildir.

marx ve engels 19. yy buyuk buluslarinin onemini anlayarak, materyalist felsefeye, evrenin bilimsel aciklamasinda cok buyuk ilerlemeler yapma olanagi sagladilar.. boylece diyalektik materyalizm dogdu. sonra ilkin onlar dunyayi yoneten yasalarin, toplumlarin gelismesini aciklamaya yaradigini anladilar; boylece unlu tarihsel materyalizm teorisini dile getirdiler. Bilimlerden yola cikarak bu eski materyalizmi yenilediler ve bize diyalektik materyalizm denilen ve marksizmin temelini olusturan cagas materyalizmi sundular.

diyalektik materyalizmden soz ettigimiz zaman onumuzde iki sozcuk vardir: materyalizm ve diyalektik; bu demektir ki materyalizm diyalektiktir. biliyoruz ki marx ve engelsten once de materyalizm vardi, ama onlar 19. yuzyilin buluslarinin yardimiyla bu materyalizm seklini degistirdiler ve diyalektik materyalizmi yarattilar. ama onlardan once de materyalist filozoflar olmustu. ornegin 18. yy da diderot.

Filozoflar dunyayi dogayi insani yani sonuc olarak bizi kusatan herseyi aciklamak isine giristikleri zaman, seyleri ayirdetmek gerekli olmustu. biz kendimiz de, gordugumuz, dokundugumuz maddi seyler, nesneler bulundugunu saptiyoruz. ayrica goremedigimiz dokunamadigimiz, olcemedigimiz, ornegin fikirler gibi, baska gercekler oldugunu saptiyoruz. demek ki seyleri soyle siniflandiriyoruz: bir yanda maddi olan seyler; ote yanda ruh, dusunce ve fikirler alaninda kalan maddi olmayan seyler. iste boylece filozoflar madde ve ruh ile karsi karsiya geldi. Engels,  Ludwig Feuerbach ve klasik alman felsefesinin sonu adli kitabinda varlik ve dusunceden soz ederken, varliga madde, dusunceye ruh demektedir.

dusunce bizim seylerden edindigimiz, seyler hakkindaki fikrimizidri, bu fikirlerin bazilari, bize, alisildigi uzere, duyumlarimizdan gelir ve maddi nesneleri karsilarlar, tanri fikri gibi, felsefe, sonsuzluk ve bizzat dusunce gibi diger bazi fikirler ise maddi nesneleri karsilamazlar.

ilk insanlar busbutun bilgisiz olduklari, gerek dunya gerek kendileri hakkinda hicbir bilgileri olmadigi, dunya uzerinde etki yaratabilmek icin ancak pek gucsuz araclardan yararlanabildikleri icin, kendilerini saskinliga ugratan butun olaylarin sorumlulugunu, dogaustu varliklara yukluyorlardi.

dunya tanri tarafindan mi yaratilmistir yoksa butun oncesizlik boyunca var miydi? filozoflar, bu soruyu yanitlayislarina gore iki buyuk kampa ayriliyorlardi.
bilimsel olmayan aciklamayi benimseyerek, dunyanin tanri tarafindan yaratildigini kabul edenler, yani ruhun maddeyi yarattigini soyleyenler idealizm kampini olusturuyordu.
otekiler dunyayi bilimsel olarak aciklamaya calisanlar, doganin, maddenin baslica oge oldugunu dusunenler, materyalizmin cesitli okullarinda yer aliyordu. baslangicta bu 2 deyimin baska bir anlami yokru. demek ki idealizm ve materyalizm, felsefenin temel sorununa karsit ve celisik iki yanit verirler. idealizm bilimsel olmayan materyalizm ise bilimsel olan anlayistir. (aslinda degil. neden bilimsel olmadigini anlamak icin karl popper ve bilim felsefesine bakilabilir)

ahlaki idealizm insanin kendisini bir davaya bir ulkuye adamasi demektir. tum dunyadakai isci hareketinin tarihinden ogreniyoruz ki sayilamayacak kadar cok devrimci ve marksist yasamlarini feda edecek kadar kendilerini manevi bir ulkuye adamislardir.

Felsefi idealizm ise dunyanin ruh ile aciklanmasini temel alan bir ogretidir. bu ogreti felsefenin temel sorusuna en onemli, baslica ve ilk oge dusuncedir diye yanit veren ogretidir. ve idealizm, dusuncenin 1. derecede onemli oldugunu one surerken, varligi, dusuncenin yarattigini ya da baska bir deyisle maddeyi ruhun yarattigini ileri surmektedir. bilimsel tanritanimaz materyalist acikalmalara karsi idealistler maddenin varligini bile yadsimaya gitti ve bunu gerekli gordu.

iste 18. yy baslarinda bir ingiliz piskopos olan ve idealizmin babasi diye adlandirilan berkeley'in dort elle sarildigi sey budur. berkeleyin felsefi sisteminin amaci materyalizmi yikmak, maddi varligin varolmadigini bize tanitlamaya calismak olacaktir.

marx ve engelsten once materyalist dusunurlerin en buyugu olan diderot'un berkeleyin sistemini "insan akli ve felsefe icin ne utanilacak bir seydir ki  hepsinin en sacmasi oldugu halde, savasim verilmesi en guc bir sistem" olarak tanimlarken onu biraz da onemsedigini bilmemiz gerekir.

Berkeley soyle der: ruhumuzun disinda, dusunerek varoldugunu sandigimiz, madde degildir, onlari gordugumuz icin, onlara dokundugumuz icin, seylerin varoldugunu dusunuyoruz; bu duyumlari bize verdikleri icin seylerin varligina inaniyoruz.
ama duyumlarimiz, bizim, ruhumuzda sahip oldugumuz fikirlerdir. oyleyse, duyumlarimizla algiladigimiz nesneler fikirlerden baska birsey degildir ve fikirler ise bizim ruhumuz disinda varolamazlar.

Berkeleye gore, seyler vardir; o, onlarin dogasini ve onlarin varligini yadsimiyor; ama onlarin, ancak, duyumlarimizin bir yargisi sonucu ve onlari bize tanitan duyumlar biciminde varolduklarini  ve nesnelerin ancak ayni ve tek birsey oldugunu ileri suruyor. seyler vardir bu kesindir diyor ama bizde, bizim ruhumuzda, ve seylerin ruh disinda hicbir gercekligi yoktur.

Berkeley: ayni birseyin ayni zamanda farkli olabilecegine inanmak bir sacmalik degil midir? ornegin ayni anda soguk ve sicak. dusununuz ki ellerinizin biri sicak, otekisi soguk olsun ve her ikisini de ayni zamanda orta sicaklikta su ile dolu kaba daldirirsaniz su bir elinize sicak diger elinize soguk gelecektir. madem ki bir seyin kendisinin ayni anda farkli olabilmesi sacma birseydir bundan o seyin ancak bizim ruhumuzda varoldugu sonucunu cikarmaliyiz. ya da bir kumas parcasi. siz bana onun kirmizi oldugunu soyluyorsunuz. butunuyle dogru mu bu? siz kirmizinin kumasin kendisinde oldugunu dusunuyorsunuz. kesin mi bu? biliyorsunuz ki gozleri bizimkilerden farkli olan ve bu kumasi kirmizi olarak gormeyecek hayvanlar vardir; ayni sekilde sariligi olan bir insan da onu, sari gorecektir.  oyleyse bu kumasin rengi nedir? bu duruma bagli mi diyorsunuz? su halde kirmizi kumasin kendinde degil ama gozde yani bizdedir.
bu kumas hafif midir diyorsunuz? birakin bakalim bir karincanin uzerine dussun karinca elbette agir bulacak onu. oyleyse kim hakli? onun sicak oldugunu dusunuyorsunuz, atesininz olsaydi soguk bulacaktiniz! oyleyse sicak mi yoksa soguk mu?

materyalist felsese: Gunese bakarsak biz onu yuvarlak duz ve kirmizi goruruz. bilim bize yanildigimizi gunesin duz ve kirmizi olmadigini ogretir.  oyleyse bilimin yardimiyla, gunese atfettigimiz bazi yanlis nitelikleri bir yana birakiyoruz  ama bu yuzden gunesin varolmadigi sonucunu cikaramayiz. oysa berkeley boyle sonuca variyor.

Berkeleye gore bizim ruhumuz kendi basina bu fikirleri yaratmak yeteneginde olamayacagindan ve zaten her istedigi fikri yaratamadigindan daha guclu baska bir ruhun bu fikirlerin yaraticisi oldugunu kabul etmek gerekir. su halde, bizim ruhumuzu yaratan ve ruhumuzda karsilastigimiz dunya hakkindaki butun fikirleri bize buyuran tanridir.

zamanla bilimler dunya olaylarinin aciklanmasina idealist filozoflarin dogmalari ile celisen ve tedirginlik yaratan bir aciklik getirince  felsefe ile bilimler arasinda bir catisma basladi. bu cagin resmi felsefesi ile catimsakta olan bilimlerin felsefeden ayrilmalari zorunlu oldu. boylece.. 2onlarin gelecegin yakin bir cozumu icin olgunlasmis bulunan daha sinirli sorunlari ele almak uzere felsefenin karmasik seyler yiginindan kendilerini kurtarmak ve derin varsayimlari filozoflara birakmak ilk isleri oldu. boylece felsefe ve bilimler ayrildi.

Su halde materyalistlere gore dunyayi ve maddeyi yaratmis olan tanri ya da ruh degildir, ama ruhu yaratmis olan dunyadir, maddedir dogadir. "Tinin kendisi maddenin en ustun bir urununden baska birsey degildir". bunun icindir ki dusunme insana nereden gelir dersek, materyalistler insan dusunuyor cunku onun bir beyni vardir  ve dusunce beynin urunudur diye yanit verirler. onlara gore maddesiz cisimsiz dusunce olamaz.

su halde ozetlemek icin soyle diyecegiz:

materyalistler felsefenin temel sorusu karsisinda:
ruhu yaratan maddedir ve bilimsel olarak, asla maddesiz ruh gorulmedi.

madde her ruhun disinda vardir ve maddenin kendine ozgu bir varligi oldugundan  varolmak icin ruha gereksinme duymaz, dolayisiyla idealistlerin soylediklerinin tersine, seyleri yaratanlar bizim fikrimiz degildir, biz fikirlerimizi seylerden aliriz

biz dunyayi tanimak yetenegindeyiz, maddeden ve dunyadan edindigimiz fikirler giderek daha dogru oluyorlar, cunku bilimleri yardimiyla daha once bildiklerimizi kesinlestirebildiklerimizi ve bilmediklerimizi de bulabildigimizi dogrular.

bizim cevremizdeki dunya hakkindaki dusuncelerimiz ile bu dunya arasinda nasil bir baglanti var? bizim dusuncemiz gercek dunyayi bilebilecek durumda midir?bu sorular felsefe dilinde dusunce ile varligin ozdesligi sorunu diye adlandirilir.- karsisinda materyalistler su olumlamada bulunur. evet biz dunyayi taniyabiliriz ve bizim bu dunyaya iliskin edindigimiz fikirler gittikce daha dogru olmaktadir. cunku biz dunyayi bilimlerin yardimiyla inceleyip ogrenebiliyoruz, cunku bilimler surekli olarak deney yoluyla bizi cevreleyen seylerin kendilerine ozgu ve bizden bagimsiz bir gercekleri oldugunu tanitlamaktadir ve insanlar daha simdiden bu seylerin bir bolumunu uretebilmekte ve yapay olarak yaratabilmektedir.

oznel gercek: yalnizca bizim dusuncemizde varolan gercek anlamina gelir. nesnel gercek: dusuncemizin disinda varolan gercek anlamina gelir. idealistler dunya nesnel bir gercek degil ama oznel bir gercektir derler.

oznel nesnel gerceklik noktasinda bir idealistle yolun karsisina gecerken yoldan gecen bir otobusu alalim. elbette ki eger ezilmek istemiyorsak her ikimiz de cok dikkatli olacagiz, demekki pratikte, idealist otobusun varligini tanimak zorundadir. ona gore pratikte nesnel bir otobus ile oznel bir otobus arasinda bir ayrim yoktur ve bu pratikte idealistlerin materyalist oldugunu tanitlar. Demekki Lenin'in soyledigi gibi pratigin olcutu ile idealistleri susturmamiz olanakli olacaktir.

bir an idealistlerin hakli oldugunu varsayalim. dunya yalnizca bizim dusuncemizde var ise insanlardan once var degildi demektir. biliyoruz ki bu yanlistir cunku bilim insanin yeryuzunde cok sonradan ciktigini bize tanitliyor,

Agnostizm yani bilinemezcilik e gore seylerin gercek dogasini bilmeye calismak yararsizdir ve biz gorunuslerden baska birseyi bilemeyiz. yunancade a olumsuzluk bildirir gnostikos, bilinirlik anlamina gelir. duyularimiz bizim seyleri gormemizi duymamizi onlarin dis gorunuslerini dis yonlerini tanimamizi saglar; oyleyse bu gorunusler, bizim icin mevcuttur; onlar felsefe dilinde bizim-icin-sey denilen seyi olustururlar. ama biz, bizden bagimsiz olan seyi kendine ozgu ve kendinde-sey denilen seyi, kendi gercegi ile taniyamayiz, bilemeyiz. bu felsefenin kuruculari hume bir iskoc kant ise almandi. her ikisi de materyalizm ile idealizmi uzlastirmaya calisti. hume dis evrenin varligini kabul ediyor ama hemen ardindan bu varligi nesnel bir gercek olarak kabul etmeyi reddediyor. ona gore bu varlik imgeden baska birsey degildir ve bu varligi bu imgeyi kaydeden duyularimiz, ruh ile nesne arasinda herhangi bir iliski kurma yeteneginde degildir.kisacasi biz seylerin ortasinda sanki perde uzerinde nesnelerin imgesi onlarin varligini saptadigimiz, ama imgelerin kendileri ardinda yani perdenin ardinda herhangi bir seyin bulunmadigi bir sinemada yasiyor gibiyiz

Materyalistlere gore ornegin otobus nesnel bir gercektir; bilinemezci ise bize diyor ki bu kesin degil bu otobusun bir dusunce mi yoksa bir gercek mi oldugunu bilemeyiz.demekki  dusuncemizin seylerin yansimasi oldugunu yasakliyor. burada tam bir idealist dusunce tarzinin ortasindayiz. cunku seylerin varolmadiklarini ileri surmekle onlarin varolup olmadiklarinin bilinemeyeceini one surmek arasinda pek bir fark yok. demek ki bilinemezci yasamin gidisine ve bilimin yapisina gelince materyalisttir ama materyalizmi olumlamaya curet edemeyen herseyden once idealistlerle sorun cikarmamaya calisan ve dinle catisma haline girmemeye ozen gosterenbir materyalisttir. utangac bir materyalisttir.

"Bilinemezciyi kaziyin idealisti bulacaksiniz" (Lenin)

coregin (varliginin) kaniti onun yenmesindedir (ingiliz atasozu). coregin (varliginin) kaniti onun yenmesindedir (ingiliz atasozu). eger corek varolmasaydi ya da fikirden ibaret baska birsey olmasaydi coregi yedikten sonra aclik hic de giderilmis olmazdi.

eski yunanlilarda maddenin osnsuz olarak bolunemeyen nufuz edilemeyen dolu bir gercek oldugu dusunuluyordu.buna da atom=bolunmez adi veriliyordu. bu teoriyi ilk kez demokritos bulmustur.o insan bedeninin de atomlardan olustugunu ruhun ise daha ince atomlar yigini oldugunu dusunuyordu.

maddenin varligini ortaya koyduktan sonra kesinlikle belirtelim ki evren hareket halindeki maddeden baska birsey degildir ve bu hareket halindeki madde, uzay ve zamandan baska birseyin icinde hareket etmez.

materyaliste gore birinci etken yani varlik, toplumu toplum yapan, ona can veren, ekonomik yasamdir. ikinci etken, yani dusunce varlik tarafindan yaratilmis olan ve ancak onunla yasayabilen siyasal yasamdir. demek ki materyalist, madem ki siyasla yasam, ekonomik yasamin bir urunudur, ekonomik yasam siyasal yasami aciklar diyecektir. bu materyalizmin ozudur ve ilk kez marx ve engles tarafindan yapilmistir.

diyalektigin babasi heraklitostur. hicbir sey hareketsiz degildir her sey akar; ayni irmakta 2 kez yikanilmaz, cunku irmak ardarda gelen iki an icinde asla ayni irmak degildir; bir andan otekine degismistir; baska olmustur.

ingiliz materyalizminin babasi bacon'dur.doga deneyine dayanan bilim, onun gozunde gercek bilimi olusturur ve duyulur fizik, gercek bilimin en soylu parcasidir. bacon bilimlerin incelenmesinde, deneysel yontemin kurucusu olarak un yapmistir. onun icin onemli olan, bilimi doganin buyuk kitabindan okumaktir. Fikirlerin deneyimden nasil geldigini tanitlamay ilk girisen john locke olmustur. locke butun fikirlerin deneyimden geldigini ve bize fikirlerimizi yalniz deneyimin verdigini gosterdi. ilk masa fikri, insana daha masa olmadan once gelmsitir, cunku o deneyiyle daha once de agac kutugunu ya da bir tasi masa gibi kullaniyordu.

burjuva tarihinin soylemedigi ama herseyden once soylenmesi gereken sey, diderot'un marx ve engelsten once en buyuk materyalist dusunur oldugudur. lenin diderot'nun cagdas (diyalektik) materyalizmin sonuclarina hemen hemen ulastigini soyler.

Feuerbach dinin elestirisini kokunden gelistirerek materyalizmin unutulmus olan temellerini saglikli ve gunune uygun bir bicimde yeniden ele aliyor ve boylece cagin filozoflarini etkiliyor. 19. yy seyesinde bilimlerin cok buyuk ilerleme kaydettigi, ozellikle 3 buyuk bulusun yapildigi doneme canli hucrenin, enerjinin donusumunun, evrimin bulunusu donemine geliyoruz; bunlar feuerbach tarafindan etkilenmis olan amrx ve engels'in bize diyalektik materyalizmi vermek uzere materyalizmi gelistirmeye yol acacaktir.

Engels: din insanin sinirli yani dar anlayisindan dogmustur.

Yunanlilar bilim konusunda son derece yetersizdiler ve ornegin yuregin cesaretin merkezi oldugunu dusunuyorlardi. bazi materyalistler dedusunceyi nasil acikliyordu? nasil karaciger sarfayi salgiliyorsa beyin dedusunceyi salgilar! bu dar bir dusunustur. marx'in materyalizmi tersine bir dizi aciklik getirir.dusuncelerimiz yalnizca beyinden gelmez.fikirlerimizin, dusuncelerimizin nicin soyle degil de boyle oldugunu anlamaya calismamiz gerekir.; oz aman bizim fikirlerimizi, toplumun cevrenin vb belirlediginin farkina variriz.mekanikci materyalizm, dusunceyi basit bir mekanik olay olarak kabul eder. oysa dusunce, daha ustun birseydir. "mekanik yasalarin da elbette isledigi, etkili oldugu ama daha ust siradan yasalarca daha geri plana atildiklari kimyasal ve organik yapidaki olaylara dayalniz tek basina mekanigi uygulanmasi, klasik fransiz materyalizminin ozgul ama o donem icin kacinilmaz darliklarindan biridir.

sosyalist ya da komunist toplumun yasanabilir olmadigi cunku insanin bencil oldugu ifade edilirken toplum degistigi zaman insanin da degisecegi unutuluyor.

metafizik yunanca otesinde demek olan meta ve dunya olaylarinin bilimi demek olan fizik sozlerinden gelir. yani dunyanin otesinde olan seylerle ugrasir metafizik.

diyalektik
heryerde dogada tarihte dusuncede gordugumuz sey degisme ve harekettir. iste diyalektik bu saptama ile baslar. yunanlilar heryanda degismeyle ve hareketle karsilasilmasi olgusundan etkilendiler.daha once gorduk ki diyalektigin babasi heraklitos bize ilk olarak diyalektik bir dunya anlayisi getirmistir, yani dunyayi hareket halinde ve donmamis olarak tanimlamistir.heraklitosun gorus tarzi bir yontem haline gelebilir.


diyalektik hegel tarafindan gelistirildi. heraklitos'un eski fikrini tekrar ele alarak bilimsel ilerlemelerin de yardimiyla evrende herseyin hareket ettigini ve degisitigini hicbirseyin ayni, tek basina olmadigini, herseyin herseye bagli oldugunu saptadi ve boylece diyalektigi yaratti. hegelin basta sezinledigi sey dusuncenin hareketidir. Fakat Hegel'in kendisi idealisttir yani ruha birinci derecede onem verir. ruhun degismelerinin maddedeki degisimin nedeni oldugunu dusunur. hegel'e gore evren maddelesmis fikirdir ve evrenden once ilkin ruh vardir ve ruh evreni bulur. ozet olarak, hegel ruhun ve evrenin araliksiz olarak degisme halinde oldugunu saptar. ama bundan maddedeki degisimin ruhun degisikliginin belirledigi sonucunu cikarir. ornegin mucidin fikri vardir, fikrini gelistirir iste bu maddelesmis fikir maddede degisiklikler yaratir,

fakat bu diyalektigin tam tersini dusunur marx ve engels. onlara gore diyalektik hegel ile tepesi uzerinde duruyordu, onu ayaklari uzerine oturtmak gerekti. onlar dusuncenin baslangic nedenini maddeye gecirdiler ve dusuncenin maddeden turediginini soylediler ve buna diyalektik dediler.

ornegin elmaya bakaim. elma daha once cicekti, cicekten elmaya donustu, cicekten once ise tomurcuktu bu boyle devam eder. keza ayni sekilde elma yarin da boyle kalmayacak yere dusecek ve isler yolunda giderse curuyecek cekirdek olusaca ve ordan agac ortaya cikacak ve hep oldugu gibi kalmayacaktir. iste seyleri hareket acisindan incelemek denilen sey budur. seylerin gecmisi ve gelecegi acisindan incelenmesidir. boyle incelenince elma gecmisle gelecek arasindaki gecis olarak gorulur. ayni minvalde kapitalizme bakarsak kapitalizmin her zaman varolmadiginibundan once baska bir sistemin oldugunu ve bundan sonra da baska bir sistem olacagini goruruz. kapitalizm bir gecistir. neden ysil elma olgun elma olur? elmayi olgunlasmaya iten bir ic olaylar vardir, o elma oldugu icin ve olgunlasmadan edemeyecegi icin olgun elma olur. onda otodinamizm yani ozguc vardir. buna kendi varligindan gelen guc denilebilir. fakat pireyi ezmek bir degisim olacaktir mesela uzerine basarak. fakat bu degisim diyalektik bir degisme olmayacaktir cunku biz olmasaydik pire ezilmeyecekti ve bu mekanik bir degisimdir.

diyalektik seyleri degismez olarak gormez hareket halinde gorur. diyalektige gore hicbirsey bitmis tamamlanmis bir bicimde bulunmaz. her sey bir surecin sonu ve baska bir surecin baslangicidir. her zaman degisme ve gelisme soz konusudur. bunun icindir ki biz kapitalist sistemin sosyalist sisteme donusecegine inaniyoruz. onu da komunist toplum izleyecektir ve bu boyle devam edip gidecektir.

ama diyalektigi buradan alinyazisi gibi birsey olarak cikarmayalim. madem ki si istedogono degismeden bu kadar eminsiniz ne diye savasim veriyorsunuz. marx buna sosyalist toplumu dogurtmak icin bir ebe gerekecektir der. eylemin zorunlulugu buradan gelir

hareket halindeki cisimlerde otodinamizmdir degisimi saglayan. tarihsel gelisim de kacinilmazdir, fakat karsimizdaki cembersel bir donusum degildir. ileriye dogru hareket eder ve sarmal ya da diger deyisle spiral yapidadir. basladigi yere donmez. degisim yuksege dogrudur ve boylece her degisimde yuksege dogru cikilir. geriye donus yoktur. demekk ki sarmal bir gelisme vardir ve bu gelismeyi hareket ettiren otodinamizm vardir.

bir diger onemli hadise ise seylerin kendi karsitina donusmesidir. seyler kendi olarak kalmaz ama karsitlarina donusur. fakat seyler yanliz birbirine donusmekte kalmaz ayni zamanda seyler kendisinin karsitidir. yalniz kendisi degildir.cunku hersey kendi karsitini da icinde barindirir. seyler kendi halinde uyumlu degillerdir cunku gucler arasinda uzlasmaz ic karsitliklar vardir savasim vardir cunku celiski vardir. iste diyalektigin ucuncu yasasi: seyler degisir cunku kendi kendilerinde celiskiyi icerir., kendi iclerinde celiski tasirlar.

kapitalist sitemdeki celiskiden bahsettigimiz zaman bu bailarinin anladigi manada evet ya da hayir turunden degildir. bu olgularda celiski var demektir. burada once kendini olumlamaya yonelik kendini korumayi surdurmeye yonelik guc vardir.bu burjuva sinifidir. sonra burjuva sinifinin yadsimaya yonelik bir guc vardir. bu da proleteryadir. oyleyse celiski olgudadir. cunku proleterya kendi karsitina yaratmadan varolamaz.marx'in dedigi gibi burjuvanin urettigi herseyden once kendi mezat kazicilaridir.

elimizde olan
1. olumlama ya da  tez
2. yadsima ya da karsi tez
3. yadsimanin yadsimasi sentez
ornegin
feodalizm koleciligin yansinmasi oldu
kapitalizm feodalizmin yadsinmasi oldu
sosyalizm ka[italizmin yadsinmasidir
ilkelligin yerini biliszilikten idealim ile yadsima olmustur bu yadsima ise diyalektik ya da cagdas materyalizm tarafindan yadsima ile karsilasacaktir. 
yadsima yikim demekse de buradaki herhangi bir yikim degil ama diyalektik bir yikimdir. pireyi elinizle ezip oldurdugunuzde o icyikimla olmez diyalektik yikim degildir o. otodinamik asamalarin sonucu degildir. salt mekanik bir degisikligin sonucudur.

tarihin baslangicinda bir ilkel komunist toplum vardi. sinifsiz topragin ortak mulkiyetine dayanan bir toplumun varigi goruluyordu. ama bu mulkiyet bicimi uretimin gelismesine engel oluyor ve kendi kendisini yadsimasiyla sinifli ozel mulkiyetli ve insanin insan tarafindan somurulmesine dayanan toplum olusuyor. bu toplum da kendi oz yadsimasini kendi icinde tasiyor.toplumun siniflara bolunmesini yadsimaya donustugunden tekrar sinifsiz bir toplum olusuor ama ilk halini de almiyor; baska bir duzeyde.baslangicta bir urun eksikligimiz vardi bugun cok yukselmis bir uretim yetenegimiz var.

seyler kendi oz karsitlarini iclerinde tasidiklari icindir ki, degisir baska seye donusurle

simdi biliyoruz ki bu yasa seyler yalniz birbirine donuserek degil ama kendi karsitlarina donuserek degismesiyle aciklanir. demek ki celiski diyalektigin buyuk bir yasasidir.

proudhon bu karsitlar teorisini ogrendikten sonra herseyde bir iyi bir de kotu yan oldugunu dusunuyordu. bunu icin toplumda burjuvalarin ve proleteryanin varoldugunu soyleyerek kotu olani yani proleteryayi kaldiralim diyordu. boylece parcali, mulkiyeti yaratacak proeterlere mulk sahibi olma olanagi verecek olan krediler sistemini kurdu. artik sadece iyiler olacakti. fakat bu mumkun degildi biliniyor ki somuruye dayali sistemlerde sinifin ortadan kalkmasi mumkun degildi. zorunlu oarak birbirine karsi sinif olacaktir boylesi toplumda.

kapitalizm proleterya ile burjuvazi arasindaki ic celiskiyi barindirir bu catismayi icinde tasir ve kapitalist toplumun sosyalist topluma donusmesi catismanin ortadan kalkmasidir. celiski olan heryerde degisme vardir. yadismanin yadsimasi elde edildiginde cozum ortaya cikar cunku bu anda celiskini nedeni elenmis asilmistir.

1789 devrimi sert sekilde insanlarin gozlerini birden acti. devrimin kendisi gecmisle ansizin kopmanin apacik ornegidir. bununla tarihin butun kesin belirleyici asamalarinin onemli sert ani altust oluslar oldugunun farkina varildi.bilimsel kanitlama yoluyla olaya bakarsak suyun sicakligini 1 2 3 seklinde 98 dereceye kadar yukseltelim. sonra 99 dereceye gelelim ama 100 dereceye geldigimizde gorecegiz ki ani bir degisim olacak.su buhar haline gelecektir.ters yonde ise 99dan 0 a dogru geldigimizde 0da birden buz haline geleektir su.  baska bir ornek ise sinirsel enerji bir cocukta birikerek gulmeye yol acar. ama eger gulme buyumeye devam ederse gozyasi krizine donusur; boylece cocuklar cosar asiri uyarilmis duruma gelir. fazla gulerler ve sonuda aglamaya baslarlar.

tanri ya da tanrisal iradeyi tarihin sorumlusu olarak gostermek kolaydir. bu durumda insanlar hicbir sye yapmazlar savas karsisinsa elimizden hicbirsey gelmez ve buna razi oluruz.

fikirlerin arkasinda siniflar siniflarin arkasinda ise ekonomi vardir. demek ki tarihi aciklayan gercekten snif savaslaridir ama siniflari belirleyen ekonomidir.

ilk sinif bolunusu
butun insanlar uretime katilirlar.bireysel is aletleri ozel mulkiyettir ama ortaklasa kullanilirlar.bu ilk asmada isbolumu yalnizca cinsiyetler arasinda vardir.fakat insanlar bu donemde durup kalmadilar ve insanlarin hayatindaki ilk degisme isbolumunde oldu. insanlar once hayvanlari evcillestirdiler daha sonra esas calisma kollari olan hayvan yetistirme ve hayvan suruerinin kollanmasina basladilar. coban asiretler kendilerini barbarlardan ayirdilar. bu birinci toplumsal isbolumudur. dmekki ilk ureitm tarzi avlanmayi ve balik avini; ikinci uretim tarzi olarak ise coban kabilelerinin dogusuna yol acan hayvan yetistiriciligini goruyoruz. iste toplumda ilk kez siniflara bolunusunun tmeelinde yatan bu 1. isbolumudur.2. buyuk isbolumu ise kucuk zanaatlar tarimdan ayrilmasiyla oldu.zamanla is yogunluklari artti ve devaminda savaslarla birlikte yeni emek gucleri elde edildi cunku savasa bu nedenle ihtiyac vardi. savas tutsaklari kole haline getirildi.dolayisiyla efendiler ve koleler ortaya cikti.devaminda ise tuccar sinifi dogdu.burada ilk kez uretime katilmayan bir sinifi goruyoruz.
tekrar basa donersek
1. ilkel komunizm
2. yabani kabilelerle coban kabileler arasinda bolunme
3. tarimcilarla zanaatcilar arasinda bolunme
4. ticaret sinifinin dogusu
5. devresel olarak ticari bunalimlar doguyor(kapitalizm)

feodal sistemde tuccarlar gittikce daha da onem kazaniyor, bunlar satolarin yakininda bourg(burjuva adi buradan geliyor) denilen kasabalarda toplanirmis.

bir baska konuya geciyoruz, ideoloji nedir? herseyden once fikir demektir. ideoloji bir butun bir teori bir sistem hatta bazen yalnizca bir zihniyet olusturan fikirlerin tumudur.marksizm bir butunu bicimlendiren ve butun sorunlar icin cozum yontemi sunan bir ideolojidir.

simdi ideolojik etken denen seyi gorelim: mesela dinler hesaba katmamiz gereken ideolojik etkenlerdir hala onemli bir bicimde etken olan manevi bir gucleri vardir.

uretim iliskilerinin tumu toplumun ekonomik yapisini belirli toplumsal bilinc sekillerine tekabul eden bir hukuki ve siyasal ustyapinin uzerinde yukseldigi bir temeli olusturur.maddi yasamin uretim tarzi genel olarak toplumsal siyasal ve entelektuel  yasam surecini kosullandirir. bu temeldeki ekonomik yapiya altyapi denir.

sunu unutmamak lazim insanlar belirli kosullar altinda yasayabilir. ama bu kosullar altindaki bilincleri gercege uygun dusmeyebilir. bu englesin yanlis bilinci olamk dedigi seydir. bunun icin d ecesitli araclar kullanilir egitim radyo basin gibi.




Friday, April 18, 2014

Popper ve Bilim

Genel onermeleri ozgul durumlarin biriktirilmis gozlemlerine dayandirma yontemine tumevari yani enduksiyon denir ve bu bilimin ayirici bir isareti olarak gorulur. bir baska deyisle tumevarim kullanilmasi bilimle bilim olmayan arasindaki sinir cizgisidir.

Ben bir keresinde A olayiyla birlikte B olayinin da meydana geldigini gozlemlersem, bundan onun her keresinde boyle olacagi mantikca cikmaz. bu sonuca iki gozlemden de 20 gozlemden de 2000 gozlemden de varilamaz. hume, bu yeterince sik olursa demektedir, bun dan sonraki ilk A'yla birlikte B'nin de gelecegini ummaya baslayabilirim.

Fizik yasalarinin gecmiste gecerli olduklarinin anlasilmis bulunmasi, mantikca gelecekte de gecerli olmaya devam edecekleri anlamina gelmez. ikincisi fizik yasalarinin kendilerine dayandirdiklari ne denli cok sayida olursa olsun gozlemlenmis durumlarin mantikca gerektirmeyecekleri genel onermelerdir.. dolayisiyla, bu tumevarimin gecerliligini kanitlama girisimi, tumevarimin gecerliligini abstan kabul etmeyi gerektirir.


Pekin konusmak gerekirse, bilimsel yasalarin kanitlanamayacagini bu nedenle de kesin olmadiklarini teslim etmek zorundayiz. bununla birlikte her dogrulayici ornek olasilik derecelerini yukseltecektir; bilinen tum gecmisin ustune ustluk dunyanin devamliliginin her ani milyarlarca dogrulayici ornek saglamakta, ama bir tek karsi ornek getirmektedir. dolayisiyla kesin olmasalar bile bunlar dusunulebilecek en yuksek duzeyde olasidirlar ve kuramca degilse de, uygulamada bunu kesinlikten ayirmak olanaksizdir.

Beyaz kugularin gozlemlendigi yolundaki gozlem onermeleri ne denli cok sayida olursa olsun bunlardan mantikca butun kugular beyazdir tumel onermesini cikarmamiz olanagi yoktur; ama kara bir kugunun tek bir gozlemini anlatan tek bir gozlem onermesi, mantikca bazi kugular beyaz degildir onermesini cikarmamiza izin verir. bu onemli mantiksal anlamda, deneysel genellemeler, dogrulanamaz ama yanlislanabilirler. bu ise bilimsel yasalarin kanitlanabilir olmasalar da, sinanabilir olmalari demektir; onlari yadsima yolunda sistemli girisimlerle sinanabilirler.

suyun 100 santigrat derecesinde kaynadigi yolundaki ilk onermemizi, destekleyici ornek biriktirmekte hic gucluk cekmezdik. fakat bu durum onermenin dogrulugunu kanitlamaya yetmezdi, dogru olmak olasiligini da artirmazdi. hepsinden kotusu durmadan destekleyici ornekler biriktirmemiz kendi kendine ilk onermeyi bir baskasiyla degistirmek soyle dursun, ondan kuskulanmak icin bile bize bir sebep gostermezdi, boylelikle hicbir zaman ondan oteye ilerleyemezdik. bilgimiz gelistigi gibi gelisemezdi.

insanligin dusunsel tarihinin sasmaz bir olgusu su ya da bu zamanda "bilinen"lerin cogunun zamanla dogru olmadiginin anlasilmis bulunmasidir. dolayisiyla bilginlerin ve filozoflarin her zaman yapmaya calistiklari seyi yani bir kuramin dogrulugunu kanitlamaya ya da bizim bir kurama inanisimizi hakli kilmaya calismak, buyuk bir hatadir, cunku bu mantikca olanaksiz bir seye kalkismak demektir. oysa yapabilecegimiz sey-ve bu, olabilecek en buyuk onemi tasimaktadir- bir kurami bir baskasina yegleyisimizi temellendirmektir.

Bilimi dogruyla ozdes tutamayiz cunku hem Newtonu hem deEinstein'in kuramlarini bilim sayiyoruz ama ikisi birden dogru olamaz, ustelik pekala ikisi birden yanlis olabilir

Popper'in bilim gorusu, bilim tarihine tipatip uymaktadir. fakat bilimsel bilginin her zaman icin oranlamaya dayanan dogal yapida oldugunu ona kavratan olay, Einstein'in Newtona karsi cikisidir. Newton fizigi ileri surulup benimsenen gelmis gecmis en basarili ve onemli bilim kuramiydi. gozlemlenebilen dunyada her sey onu dogruluyor gibiydi; iki yuzyildan uzun bir sure boyunca newton fiziginin yasalari yalnica gozlemlerle degil yaratici kullanimla da dogrulanmisti; cunku bu yasalar bati bilim ve teknolojisinin temelini olusturarak yeni gezegenlerin varolusundan gelgitlerin devinmelerine ve makinelerin isleyisine degin herseyin sasirtici bir kesinlikle onceden kestirilmesine onceden hizmet etmisti. Bilgi diye birsey varsa buydu; insani kendi maddi cevresi hakkinda eristigi gelmis gecmis en guvenilir ve kesin bilgi. herhnagi bir yasa tumevarim yoluyla doga yasasi diye dogrulanmis idiyse bunlar milyarlarca gozlem ve deney dogrulamistir. ardarda kusaklar boyunca bati insanina bunlar kesin degismez olgular olarak ogretilmisti. yine de butun bunlardan sonrayuzyilimizin basinda einstein newtonunkinden degisik bir kuram ileri surmustur. einsteinin kuraminin dogrulugu ustune gorusler turlu turluydu, ama ciddi bir ilgiye layik oldugu da, uygulama kapsaminin newtonun kuramini gectigi savi da yadsinamiyordu. newton'un kuramina uyan butun gozlemsel tanitlar einsteinkine de uymaktaydi. dunya butun o tanitlarin newton'in kuraminikanitladigina inanmakta yanilmisti.boylesine cok sayida dogrulama ve tumevarimsal destek bir kuramin dogrulugunu kanitlamadiysa baska ne kanitlayabilirdi ki?ve Popper hicbir seyin kanitlanamayacagina kavramistir.

Euklides geometrisi veya Aristoteles mantigi gibi bir kuram 2000 yildan uzun bir sure nesnel bir bilgi diye kabul edildigi ve bu sure boyunca son derece verimli ve yararli oldugu halde sonunda onceden kestirilemeyen bir bakimdan kusurlu bulunup giderek onun yerine daha iyi bir kuram konulabiliyor.

Su da var ki dogrudan dogruya gozlem dogrudan dogruya kuramdan once gelemez cunku her gozlemde bir parca kuramin bulunmasi gerekir. ornegin kalem kagit cikartin dikkatle gozlemleyin ve gozlemlediginizi yazin dedigimizde ogrenci onlardan neyi gozlemlemeleri gerektigini sormustur Poppere. besbelliki gozlemleyin onermesi sacmadir. gozlemleme her zaman secicidir. secilmis bir nesneyi belirli bir odevi, bir ilgiyi bir gorus acisini bir sorunu gerektirir. hangisi once gelir varsayim mi gozlem mi sorusu ise tavuk mu once gelir yumurta mi sorusu gibi cozulebilir. ikinci sorunun yaniti "onceki bir yumurtadir" ilkinin yaniti ise onceki bir tur varsayim.

geleneksel tumevarimci goruse gore bilim adamlari dunya hakkinda tanitlama kosuluyla en yuksek olasilik derecesinde onermeler aramaktadirlar. Popper bunu yadsimaktadir. herhangi bir ahmagin olasiligi hemen hemen 1'e esit sayisiz ondeyiler yapabilecegine isaret etmektedir. --yagmur yagacak--gibi onermeler neredeyse ister istemez dogru olmak zorundadirlar ve yanlis olduklari asla kanitlanamaz cunku tek bir damla yagmur yagmadan milyonarca yil gecse bile ileride birgun yagmur yagacagi icin onerme yine de dogru olarak kalabilir. bu gibi onermelerin olasiligi en yuksek olcudedir cunku bilgi verici icerigi en asagi duzeydedir. gercekten olasiliklari 1e esit bilgi verici icerigi sifira yakin olan dogru onermeler vardir. yukarida verdigimiz onermeyi sonlu bir zaman dilimiyle sinirlayarak yanlislanabilir hale getirirsek  ornegin gelecek yil birara yagmur yagacak  artik yanlisligi kanitlanabilir olsa bile yine de edimli olarak dogru cikmasi kacinilmaz dolayisiyla hala yararsizdir. diyelim bunu belli bir bolgeye iliskilendirerek icerigine birseyler daha katarsak, ornegin gelecek yil bir ara londraya yagmur yagacak nihayet birseyler soylemeye baslamis oluruz. cunku yeryuzunde gelecek yil yagmur yagmayacak birsuru yerler vardir.. onermemizi ne denli ozgullestirirsek  ingiltereye ya da londraya gelecek hafta yagmur yagacak gibi- yanlis cikma olasiligi o denli artacak  fakat ayni zamanda o olcude de bilgi verici ve dogru cikma kosuluyla yararli hale gelecektir. bizim istedigimiz bilgi verici icerigi yuksek ve bundan oturu olasiligi dusuk ama yine de dogruya yaklasan onermelerdir. yuksek derecede yanlislanabilir olmalari bunlari ayni zamanda yuksek derecede sinanabilir kilmaktadir. diyelimki saat 11:59 ve bizim saat tam 12 onermemiz yanlis olur fakat bu onerme saat sabahin 10uyla ogleden sonranin 4 u arasinda biryerde onermesine oranla daha gecerli ve yararli bir dogruluk icermektedir.

bilimle bilim olmayanin arasindaki siniri cizmenin ayraci yanlislanabilirliktir. ancak tasarlanabilecek bir gozlem onu yanlislayabilirse o zaman sinanabilir ve ancak sinanabilirse bilimsel olur.

Metafizik bir kuram yalnizca anlamli olabilmekle kalmaz gercekten dogru da olabilir. fakat onu sinamamizin bir yolu yoksa destekleyecek deneysel taniti da yok demektir. dolayisiyla bilimsel oldugu soylenemez. fakat yine de elestirisel olarak tartisilabilir. onlardan yana ve karsit olan savlar biribiriyle karsilastirilabilir ve bunun sonucunda biri digerine yeg tutulabilir.. ki popper metafiziksel inanclara sahip biridir. aslinda popper hicbir zaman herhangi bir anlamda pozitivist olmamistir tam tersine kesinlikle anti-pozitivisttir. ornegin tanri vardir onermesi mantikci pozitivistlerce anlamsiz bir onerme olmakla birlikte Popper bunun anlami olan bir onerme oldugunu fakat yanlislanabilmesi icin herhangi bir yol bulunamadigindan bilimsel bir onerme olmadigini soyler.

Popper bilimsel oldugunu iddia eden marxisme yanlislanabilir olmamasindan yaklasmamistir. ki yanlislanabilirdir ve yanlislanmistir cogu defa. ornegin, bu kurama gore ancak tam gelismis kapitalist ulkeler komunist olabileceklerdir, onun icin de rum toplumlarin once kapitalist gelisimini tamamlamalari gerekmektedir. fakat gercekte, cekoslavakyanin disinda komunist olan butun ulkeler endustri oncesi durumdaydilar., hicibiri tam gelismis bir kapitalist toplum degildi. bu kurama gore devrimin endustri proleteryasina dayanmasi gerekiyordu: fakat mao zedung ho-chi minh ve fidel castro bunu acikca yadismislar ve basarili devrimlerini ayri ayri ulkelerinin koyluluklerine dayandirmislardir. bu kurama gore endustri proleteryasinin kacinilmaz bir bicimde daha cok yoksul daha cok sayida daha cok sinif bilincli ve daha cok devrimci olmasi icin inceden iceye bir suru sebep vardir. gercekteyse marxin gununden beri butun endustri toplumlarinda bu sinif daha varlikli daha daha az sayida daha az sinif bilincli ve daha az devrimci olmustur. bu kurama gore komunizm ancak iscilerin kendileri, yiginlar basa gecireceklerdir. gercekte bugune degin hicbir ulkede hatta sili'de bile komunist partisi ozgur bir secimle cogunlugun destegini alamamistir ve tam erke eristikleri yerde kuminizmi cogunlugun ustune bir ordu genellikle yabanci bir ordu zorla getirmistir. bu kurama gore kapitalist uretim araclarinin mulkiyetinin gitgide daha az kisinin elinde toplanmasi zorunluydu; gercekte anonim sirketlerin gerceklesmesiyle mulkiyet oylesine yaygin bir bicimde dagilmistir ki denetim yeni bir profesyonel isletme yoneticileri sinifinin eline gecmistir.

Marx'in tarihin bilimsel yasalara gore gelistigi gorusu Popperin tarihsicilik dedigi seyin bir ornegidir. tarihsicilikle toplumsal bilimlerin baslica amaclarinin tarihsel ondeyi oldugunu varsayan ve bu amacin tarihin evriminin altinda yatan duzenlilik ya da kaliplar, yasa  ya da egilimler kesfedilerek gerceklestirilebilecegine inanan bir yaklasimi soyelemek istiyorum.tarihsicilige ornek olarak eski ahid yahudilerinin secilmis halkin kutsal bir gorevi oldugu inanci, ilk hristiyanlarin ikinci gelis uzerine kitle halinde hak dinine donusler olacagina inanmalari, bazi romalilarin dunyaya egemen olmanin roma icin sart olmasi durumudur.

Tarihsel kacinilmazlikciddi olarak savunulmak gerekirse, sinirli sayida aciklamalar olanaklidir. ya tarih dis bir zeka, cogucasi tanri, tarafindan kendi amaclarina gore yonetilmektedir. ya tarihsel bir ic zeka (ickin tin yasam gucu ya da insan kaderi gibi seyler) tarafindan ileriye dogruitilmektedir.. ya da hicbir tin yoktur, bu durumda tumuyle belirleyici maddi surecler isliyor olmalidir. ilk iki almasik besbelli bir anlamda metafiziktir. yanlislanamazlar ve kesinlikle bilimsel degildirler. ucuncuyse artik tutulamayacak bir bilim anlayisina dayanmaktadir.  

Acik toplum ugruna verilen savaslar ancak 1789'da ortaya cikanfikirlerle basladi.feodal monarsiler kisa zamanda bu tehlikenin farkina vardilar. hegel de ozgurluk ve akil dusmanliginin temelindeki olumsuz fikirleri yeniden ortaya cikardi. hegelcilik kabileciligin ronesansidir.

modern totaliterlik taraflarinin cogu, fikirlerinin  platona kadar goturebileceklerinden habersizsizdirler.

Hegel: devlet ilahi fikrin yeryuzundeki seklidir. bundan dolayi devlete kutsalligin yeryuzundeki tezahuru olarak tapmaliyiz. Hegel de heraklitos gibi savasin herseyin babasi ve krali olduguna ve savasin adil olduguna inanmaktadir.

ulusal devlet ilkesinin yeniden siyasa kuramina girmesi pek kisa bir zamanlik meseledir. buna ragmen cok benimsenmis kimse ona sasirmamaktadir. ozellile wilson'in iyiniyetle ama hic dusunmeden ortaya attigi her ulusun kendi yolunu kendisi secmesi ilkesinden beri, siyasi ahlakin temel ilkesi sayilmistir. avrupa tarihi hakkinda en ufak bilgisi olan birisinin kabilelerin akim ve karismalarini asyadaki ilk yurtlardan kalkarak avrupa kitasi denen yarimada karmasikligina gelince, birbirlerine katilan insan akillarini bilen birinin nasil uygulanmasi bu kadar imkansiz bir ilke one surebilecegini analmak cok zordur.

ulusal devlet ilkesi , yani her devletin topraklarinin icinde bir tek ulusun yasadigi topraklarla cakismasi gerektigini ileri suren siyasal talep, hic de bugun besbelli bir ilke degildir. belli bir ulustan olmanin nicin temel bir siyasal kategori sayildigi, ornegin belli bir dinden olmaktan belli bir cografi bolgede dogmus olmaktan ya da belli bir sulaleye ya da demokrasi gibi bir siyasal inanca bagli olmaktan daha onemli sayildigi hic de acik olmazdi.

Platon temel siyasal sorununu kim egemen olmali sorusunu (ne yazikki) sorusunu dile getirmistir.rossesau ise yeni ve pek devrimci bir cevap verdi. hukumdarin degil halkin bir kisinin degil cogunlugun iradesinin egemen olmasi gerektigini savunuyordu. boylece halk iradesini, kollektif iradeyi ya da kendi deyimiyle genel iradeyi yaratmak yoluna gitti.

Modern irkciligin formulu Platon-Hegel degil Hegel-Haeckel'dir. gorecegimiz gibi marx hegelin ruhu yerine maddeyi ve maddesel ve ekonomik cikarlari koydu.

Hegel'de ve sonraki irkci ardillarinda ortak olan bir kuram dadevletin dogasi geregiancak baska bireysel devletlerle olan karsitligi sayesinde varolabilegi kuramidir.bugunku Almanyanin en ileri gelen sosyologlarindan biri olan Hans Freyer soyle diyor "kendi cekirdegi etrafina cekilen bir varlik istemeden bile olsa etrafina bir sinir cizgisi ceker ve bu sinir-yine istemeden olsa da-dusmani meydana getirir"

Eger bir toplum bilimi ve buna bagli olarak da tarihsel kehanet mumkun olacaksa tarihin akisinin ana hatlari ile onceden belirlenmis olmasi gerekir ve ne iyi niyetin ne de usun bunu degistirmeye gucu yetmeyecektir.bizim yapabilecegimiz akla yatkin mudahale ancak tarihin akisini kesinlikle kestirdikten sonra onun onune cikan en kotu engelleri ortadan kaldirmaktir. "bir toplum kendi hareketlerini belirleyen yasalari kesfettigi zaman" diyor marx kapitalde "o zaman bile ne gelisimdeki dogal evrelerden birini atlayabilir, ne de onlari bir kalemde dunyadan silebilir. ama su kadarini yapabilir: dogum sancilarini kisaltabilir ve azaltabilir" ona gore bilimsel soyalizmin gercek gorevi sosyalist cagin gelisinin mujdelenmesinde gorulur.

Marx bir anlamda JS Mill'in programini gerceklestirmektedir: "toplum biliminin ana sorunu ... her toplumun ona uyarak kendisinden sonra gelen ve yerini alan toplumu meydana getirirken uydugu olusum yasasini bulmaktir"

Marx'in gorusune gore huku ya da siyasa yoluyla bir degisiklik yapabilecegini beklemek abestir. bir siyasal devrim ancak bir idareci takiminin yerini baska bir idareci takimina birakmasina --olsa olsa idareci gorevi yapan insanlarin degismesine-- yol acabilir. ancak temeldeki ozun, ekonomik gercekligin evrimidir ki esasli veya gercek bir degisiklik meydana getirebilecek toplumsal bir devrime yol acabilecektir. (altyapi ustyapiyi belirler meselesi)

sinirsiz ozgurluk kuvvetli adamin zayifi itip kalkmaya ve onun ozgurlugunu elinden almaya ozgur oldugu anlamina gelir.devletin ozgurlugunu bir dereceye kadar sinirlamamamiz bundandir.herkesin ozgurlugu yasalar tarafindan korunsun diyedir.

Platon marx ve hegeli izleyenler kimler yonetici olacak sorusunun yerine daha gercek bir soru olan yoneticileri nasil denetleyebiliriz sorusunun gecirilmesi gerektigini hicbir zaman anlayamayacaklardir

Ekonomik tarihsicilik toplumda ortaya cikacak degismelerin incelenmesinde marx tarafindan uygulanan yontemdir. marxa gore her belli toplum sistemi kendini ortadan kaldirmak zorundadir; cunku ister istemez gelecek tarih devrini yaratacak gucleri yaratacaktir.

MArx teknik gelismelerin yanisira uretim araclarinin artan birikimi dedigi seye de bagli olarak emegin artan verimliligine dogru bir egilim oldugunu goruyor. buradan kalkan usavurma, onu sosyal siniflar arasindaki iliskiler alaninda bu egilimin gittikce artan bir servvetin gittikce kuculen bir azinligin elinde toplanacagini oyle olmak zorunda oldugunsonucuna goturuyor. ilkin kucuk bir yonetivi burjuva sinifi ve genis somurulen isci sinifi disinda butun siniflarin ortadan kalkacagi ya da onemini yitirecekleri ikincisi de bu iki sinif arasindaki artan gerilimin ister istemez toplumsal devrime yol acacagidir.