O kadar cok kadin cinayeti oluyor
ki turkiyede, insan bir yerden sonra kaniksiyor. En fazla aksam haberlerinin
sonuna kadar uzuluyor. Bircesit yedigin golu cikarmasi uzun surmemesi durumu. Bazilari
oyle olmuyor ama. Melek’in olumu de oyle birsey. Tipki emine akcayin olumu
gibi. Emine akcay intihar ettiginde bir hafta kendime gelememistim. Kocasi memleketim
duzicinde calisirken yoksulluktan intihar etmisti. hikayesini okuyunca sarsiyor
insani. O gun odun almaya gidiyor 6 liralik. Islak odunlardan aliyor. Yanmiyo tabii.
Sonra lastik parcasini aliyor onunla yakmaya calisiyor yine yanmiyor. Yansa bunlarin
hicbiri olmayacak. Ya da en azindan ertelenecek ama o da olmuyo yanmiyor bir
turlu. Hala da aklima gelir yansaydi o lastik diye. Sonar sac kurutma
makinesini cocuguna verip onunla isinmalarini isteyip intihar ediyor.
Melek de ayni durumda öldu. Herkesin
bakislari arasinda. Goz gore gore oldu. Bazen diyorum ben orda olsam mudahale
eder miydim? Cok da inanamiyorum mudahale ederdim dememe. Vicdan dedigin nasil
suan sarsiyosa icten ice, o soruyu sorarken de sarsiyor hakikaten mudahale
ederdim diyemiyorsun da. Belki edersin ama ikiyuzluluk gibi geliyor ederdim
demeye. Hikaye kisaca su:
Ağrı'nın Hamur ilçesinde 8 yıl
önce evlendirildiği kocası ve kocasının ailesi tarafından dövülerek akıl
sağlığını kaybeden Melek, tuvalete bağlanmış ve açlıktan ölmek üzereyken
bulunmuştu. Günlerce tuvalete bağlı kaldığı için yürüyemeyen, açık yaraları kurtlanan
24 yaşındaki talihsiz kadın Ankara'da tedavi gördüğü hastanede öldü. Melek'in
yürek burkan hikayesini kamuoyuna ilk duyuran SABAH, bu kez talihsiz kadının
köyünde ailesiyle görüştü. Şiddet gören kızlarını kurtarmak için çok
uğraştıklarını anlatan acılı aile Melek'i ilk buldukları an yaşadıklarını
anlattı. Hapsedildiği tuvalette 4 yaşındaki oğlu tarafından ekmekle beslenen
talihsiz kadının ilk sözleri "Anne çok açım" olmuştu. Tüyler ürperten
bir hikayeyle hayata gözlerini yuman Melek'in büyüdüğü Ağrı'nın Çağlayan
köyünde Melek'ten sonra keşfedilen bir Melek var. Köyde taziye ziyaretlerinin
biri bitiyor, diğeri başlıyor. Köye girişimizde BDP heyetiyle karşılaştık.
Önceki gün de Ağrı Valisi'nin ziyaret ettiği köy, sanki Melek'le yeniden
keşfedilmiş gibi.
BABAMA SİLAH ÇEKTİLER
Ziyaretçilerin ardından Melek'in 16 yaşına kadar büyüdüğü evde annesi Hanım,
babası Kasım, amcası Aziz Levent ile kızkardeşleri Aysu, İnci, Sevgül ve
ağabeyi Reis'ten Melek'in öyküsünü dinledik. Ve bu öyküde yine hiç kimsenin
bilmediği ayrıntılarla karşılaştık. İlk sözü Diyadin'de bir köyde evli olan
İnci alıyor: "Ablamın yaşadığı şiddeti biliyorduk. Babam her seferinde
gidip onlarla kavga ediyordu, birkaç sefer alıp eve getirdi. En son geldiğinde
bir ay kalmıştı. Ama onlar 'gelinimizi verin' diyorlardı. Bir defasında
kayınvalidesi Naciye Karaaslan babama silah d a h i çekti." Melek'in 7
erkek çocuğu babası olan amcası Aziz'i en çok üzen olaylardan biri yeğeninin
saçının zorla kesilmesi olmuş. Aziz Levent, Melek'i en son geçen sene görmüş. O
zaman çok sağlıklı olduğunu söylüyor ve oralar için önemli bir ayrıntıdan
bahsediyor: "Karaaslan ailesi Melek'in hep sağlıksız olduğunu iddia
ediyor. Ama bu yalan. Melek öyle güçlü bir kızdı ki, ailenin 300 koyunluk
sürüsünü tek başına güderdi. O güçlü ve güzel kızı bir avuca sığacak hale
dönüştürmüşler üstelik bir de saçını 3 numara kesmişler. Öğrendiğimiz kadarıyla
bunu da kayınvalidesi ve kocası birlikte yapmış."
"BEBEK ÖLÜ DOĞDU"
Melek'i bir tanıdıklarının aracılığıyla Karaaslan ailesiyle görücü usulü
evlendiren Hanım ve Kasım Levent, Karaaslan ailesinden duydukları korkuyu
gizlemeden konuşuyorlar. Kızının durumunu öğrendikten sonra kocasıyla
Hamur'daki Karaaslan ailesinin evine giden Hanım Levent'in tanıklığı ise daha
önemli ayrıntılar içeriyor: "Kızımı tuvalette o halde gördüğümde bayılarak
kendimden geçmişim. Ayıldığımda kocam, Naciye Karaaslan'ın üstüne yürüyerek
'Madem bakmayacaktınız getirip kapımın önüne koysaydınız ya da devlete haber
verseydiniz' diye bağırıyordu. Götürmek isteyince o anda bile bize engel
oldular. Önce yatağını, yorganını, sandığını da götürün diye oyalamak
istediler. Anladık ki polisin onu tuvalette bir tahtanın üstünde bulmasını
istemiyorlardı. Ağlaya ağlaya polise gittik. Polis geldiğinde Melek'i alarak
bir taksiye bindirdik. 'Askeriye bile gelse onu götüremezsiniz' diyorlardı.
Tehditleri işe yaramayınca bindiğimiz taksiyi taşlamaktan bile
çekinmediler." Ablasının son günlerinin tanığı olan 16 yaşındaki Aysu'nun
anlatımlarıysa yürek parçalayıcı. Ablasının kendisine "Beni tuvalete kocam
ve kayınvalidem bağladı, saçlarımı da onlar kesti" dediğini anlatan Aysu
sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ablam bir yıl hamile kalmadı. Kayınvalidesi
bütün gelinler doğurdu, sen doğurmadın diye baskı yapmaya başlamış. Bir yıl
sonra hamile kaldı ve doktor ultrasonda bebeğin kız olacağını söyledi. Onlar da
baskılarını sürdürdüler ve bir gece yarısı onu karda dışarı attılar. Fakat ne
yazık ki doktor yanılmıştı. O bebek erkekti ama soğukta doğduğu için
öldü." Ablasının kocasından ve ailesinden çok korktuğu için son ana kadar
yaşadıklarını kendilerine anlatmadığını, ancak sürekli sırt ağrılarından
şikayet ettiğini söyleyen Aysu Levent bu ağrıların nedeninin de demir sopayla
dövülme sonucu olduğunu komşulardan öğrendiklerini aktarıyor. Sekiz çocuklu bir
ailenin ikinci çocuğu olan Melek'in ölümünden sonra askerden izin alarak
Ağrı'ya gelen kardeşi İdris ve anne babasıyla Ağrı merkezde buluşuyoruz. Baba
Kasım Levent'in anlattıkları kan donduracak cinsten: "Melek'i bulduğumuzda
üstündeki sineklerden yüzü dahi görünmüyordu. 4 yaşındaki oğlu Hakan annesinin
ağzına ekmek veriyordu ve o yaşında altını temizlemeye çalışıyordu. Onu
hastaneden önce büyük oğlumun evine getirdik, yıkadık. Kendine gelir gelmez
'Açım' dedi. Annesi yoğurda ekmek doğrayarak yedirdi. Karnını doyurduktan sonra
'Oh mis gibiymiş' diye gülümsedi."
"O BENİM CİĞERİMDİ"
Neden kızlarıyla Ankara'ya gitmedikleri sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
"'Melek iyileşecek ve bir hafta burada' dediler. Oğlumuzu ve gelinimizi
Melek'le bırakıp köye gittik, ertesi gün dönecektik. Sonra Ankara'ya
kaldırılmış, oğluma da gelmene gerek yok denmiş." Baba kamuoyunun
kendisine yönelik tepkisinden de şikayetçi: "Gücüm olsaydı o adamlar bu
kadar rahat dışarıda dolaşamazdı. Bizi korkutmuşlardı." Savcının kendisine
"Niye yardım etmediniz?" diye sorduğunu da anlatan baba, Melek'in
sadece bel ağrısı şikayeti olduğunu belirterek "O benim ciğerimdi, bu
kadar insanlıktan çıkacaklarını bilseydim bırakır mıydım. Bunu vahşi hayvanlar
bile yapmaz" diye yanıt veriyor.
"O AİLE İŞKENCEYLE ÖLDÜRMEKTEN YARGILANMALI"
Melek Karaaslan'ın (24) faillerinin dört ayrı suçtan yargılanması gerektiği
belirtildi. Sokakta doğurduğu çocuğunun ölümünden sonra bunalıma giren iki
çocuk annesi Karaaslan'ın ölümüne neden olan eşi ve eşinin ailesinin sadece
'adam öldürmek' değil, 'eziyet', 'eşe karşı yaralama sonucu ölüme sebebiyet
vermek' , 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından yargılanması
gerektiğini belirten Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı avukat
Münip Ermiş şöyle konuştu: "Yasa hiçbir hukuki yoruma izin vermeyecek
kadar açıktır. Karaaslan'ın Adli Tıp raporu çıktıktan sonra yargılamanın daha
sağlıklı gideceğini düşünüyorum. Rapordan sonra ölüme neden olabilecek derece
ve yoğunlukta eylem sonucu ölümün gerçekleştiği anlaşılırsa, hiç tartışmasız
şekilde sanığın öldürme suçunun ağırlaşmış halini düzenleyen TCK.82/b -d, yani
'eşe karşı işkence ile insan öldürme' suçundan cezalandırılması ve yargılanması
gerekecektir." Ermiş, bu kişilerin ağırlaştırılmış ömür boyu hapsin yanı
sıra diğer suçlardan da toplam 7 yıla kadar hapis istemiyle yargılanması
gerektiğini belirtirken, "Tutuklu yargılanması gerekiyor" dedi.
BAKANLIK İZLİYOR
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Melek Karaaslan vakası için
bugün Ağrı'ya geliyor. Şahin, olayla ilgili gelişmeleri öğrenmek için Ağrı
Valisi Ali Yerlikaya'yla bir araya geldikten sonra, ailenin yaşadığı Çağlayan
köyüne gidecek. Bakan Şahin ayrıca Melek'in ailesini bugün iftar yemeğinde
ağırlayacak.
beni en cok vucudunun kireclenmesi
ve kurtlanmasi etkilemisti. Kurtlanma, yuzunun sinekle kaplanmasi, karlar
altinda dogum; olu dogum, saci 3 numaraya verme, giden akil sagligi, 4
yasindaki cocuk tarafindan beslenme. Vurdukca vuruyor insana. isminin melek olmasi ayri bir vuruyor, memleketinin agri ili olmasi agrilar icerisinde olen birisi olmasi bir daha vuruyor.
ruhat menginin yazisindan kesitler:
Benim kadar sizi de rahatsiz ettiyse çok
memnun oldum, bilmenizi isterim. O çocuk yaşta gencecik kız feci
işkencelerle öldürülürken bizler kim bilir neyle meşguldük, neye
gülüyor, nerede tatil yapıyorduk.
Küçük Melek bacak ve kalçaları kireçlenmiş, vücudunda açılan yaralar
kurtlanmış olarak bulunmuş, bir deri bir kemik halde.. Şu anda ağlıyorum
ve biliyorum ki uzun süre ağlayacağım. Sadece o zavallı çocuğa değil,
bu konudaki kendi çaresizliğime de ağlıyorum. Ülkem ve toplumum adına da
ağlıyorum..
Zamandan nedim hazar sunlari yazmis:
Bir Melek eksildi
Melek'in hayat hikâyesi, insanlığın karnesi aslında. Melek,
kendi imtihanını yaşadı ve şimdi Rabb-i Rahim'inin, mutlak merhametlinin
yanında. Dolayısıyla dünya çilesi, ızdırabı bu anlamda sona erdi. Ama
insanlık çok şey kaybetti, biz geride kalanlar böylesi bir ayıp ve
merhametsizliğin gizli-açık ortağı ve zalimlerindeniz artık.
Belki hâlâ tanımayanınız vardır Melek'i.
Anlatayım...
Anadolu'nun küçük bir ilçesinde açtı gözlerini dünyaya. 8 çocuklu evin
ikinci büyük kızıydı. 16'sında evlendirdiler Melek'i. Şiddet görmeye
başladı eşinden. Sadece kocasından değil, onun anne ve babası da bu
zulüm korosuna iştirak etti. İlk çocuğunu doğurmadan hemen önce sokağa
atıldı Melek. Karların içinde, kaldırımda doğurdu çocuğunu ve o an
kaybetti. Buz gibi ayazda, tek başına sokakta doğum yaptı ve bebeğinin
cansız bedeniyle sabaha kadar bekledi. Ruhunda öylesi büyük bir gedik
açtı ki bu kayıp, bir daha toparlaması zor oldu. Toparlayamadıkça şiddet
arttı, şiddet arttıkça o büsbütün bu dünyadan kopmaya başladı. Tabiri
caizse 'Ailesinin üzerine attı' Melek'i kocası. Sonra toplum baskısı ile
tekrar kocasına gönderildi. Zalimlik artarak devam etti. İki çocuğu
daha oldu ama ilk çocuğuyla beraber çok şey kaybetmişti genç kadın. Yaşı
henüz 20 olmuştu.
Yıllarca sürdü bu işkence. 24 yaşına kadar... Gördüğü maddi ve manevi işkencelerden dolayı tamamen bitme noktasına gelmişti.
30 kiloya düşmüştü Melek. Aylardır tuvalete kapatıldığı için eklem
yerleri tutulmuş, yaraları belirmiş ve bu yaralar kurtlanmıştı.
Yıllardır kimseyle doğru dürüst konuşmadığı ve aylardır tek başına
kapatıldığı için konuşma yeteneğini de yitirmişti.
Sadece gözleri vardı sanki. Derin derin bakan ve yaşadığı acıyı artık aşmış, ahirete çevrilmiş gibi duran gözleri.
Çok fazla sürmedi hayat mücadelesi. Hastaneye yatırıldıktan bir süre
sonra bu acı ve alçaklarla dolu dünyadan çekti gitti. Bir çarşamba günü,
öğle vakti son kez baktı ızdırap dolu gözlerle ve kapadı yorgun göz
kapaklarını. Zayıf düşmüş kalbi durmakta hiç zorlanmadı. Sessiz bir
misafir gibi çekip gitti öte âleme.
Bu haberi gazetelerde okuduğum günden beri sarsıntı yaşıyorum. 30 kilo,
sevgili okur; 30. Haberi okuduktan sonra 10 yaşındaki kızıma kaç kilo
olduğunu sordum ve '36' cevabını aldım. 24 yaşında, biri ölmüş üç çocuk
annesi Melek 30 kilo olarak ayrıldı bu dünyadan. Belinde, kalçalarında
açılan yaralar kurtlanmıştı. Dizlerini doğrultamıyordu.
Bu haberden feminist söylem üretenlere de, Anadolu insanına haksızlık
edenlere de, peşinen savunanlara da bir çift sözüm var: Mesele eğitim
meselesi filan değil. İnsanlık meselesi. Kız çocuğunu eğitmek her şey
demek değil (elbette eğitimli olmalı tüm çocuklarımız), zulmü yapan,
gaddar olan, merhametsiz olan Melek değil, kocası, kayın pederi, kayın
validesi. Kaldı ki, medya çarpıtıyor da olabilir. Yani eşinin ya da onun
ailesinin kabahati de olmayabilir. Ama tüm bunlar gerçeği
değiştirmiyor. Kedileri, köpekleri, kuşları beslediğimiz, ağaca sıkışmış
kediyi, çatıya kaçmış köpeği kurtarmak için itfaiyelerin, kocaman
devletin harekete geçtiği bir dünyada, Melek sahipsiz kaldı. 8 yıl acı
ile yaşadı. Ve bunda vebal hepimizin. Zalim kocası ya da diğerleri kadar
olmasa da en yakınındaki komşusundan, bizlere kadar herkesin bu
canavarlıkta payı var.
"Sen de kim oluyorsun? / Asıl sabreden Allah!" diyor şair, sabrın
sınırlarında gezinirken. Hakikaten yüce Allah büyük sabır sahibi. Yoksa
bir tek Melek örneği bile kıyametin kopması için yeter sebep olabilirdi
bence. Sabrediyor Allah, sabrediyor.
İnsanoğlunun zalimliğinin, vurdumduymazlığının, umursamazlığının kurbanı Melek. Korkarım ki son değil...
Bir melek eksildi bu dünyadan. Zaten sayıca fazla olan zalimler ve zalimlik bir kez daha kazanmış oldu.
kiz kardesim mommo filminin iki muhtesem soundtracki vardir ya hani. o aklima geliyor. ayselerin meleklerin hikayesini anlatir o agit ve turku.
melek evin kucuk kizi:
http://www.youtube.com/watch?v=zoMjKZdIbnY
muharrem ertas usta hukum padisahinsa daglar bizimdir der ya hani avsar bozlagini soylerken, bu dunya zalimlerinse obur dunya meleklerindir der gibi hani:
http://www.youtube.com/watch?v=Y-1PFP9yBrI