Saturday, December 15, 2012

temel iktisatcilar 14 - carl menger

Carl Menger Avusturya iktisat okulunun kurucusu veyahut babasi olarak kabul edilen gecen yuzyilin en onemli iktisatcilarindan biridir.

Menger 1840 yilinda o zamanlar Avusturyaya sinmdi ise polonyaya bagli olan Galicia'da dunyaya geldi.babasinin hukucu olmasina binaen kendisi de o yoldan ilerleyip hukuk ve siyaset bilimi okumustur once Viyana Universitesinde daha sonra ise Prag universitesinde okumustur, 1867 yilinda da Kracow Universitesinde hukuk doktorasi yapmistir.

mezuniyetinin ardindan onemli bir Viyana gazetesinde finansal muhabirlik yapmis daha sonra da avusturya basbakanligi basin ofisinde calismistir.bu surecte ekonomi prensipleri (Principles of economics) uzerine calismistir. bu calismasi sayesinde sohreti artmis ve Viyana Universitesi hukuk fakultesinde akademisyenlige baslamistir. 3 yil sonrasinda ordinaryus profesorluk pozisyonuna atanmis fakat daha sonra bu gorevden istifa edip Avrupa yollarina dusmustur. 1879 yilinda viyana universitesinin teklifini kabul edip tum zamanini iktisat gretme ve yazmaya ayirmaya baslamistir.

manger iktisada iki temel katkida bulunmustur: birisi deger teorisi uzerine digeri ise iktisat metodolojisi uzerinedir. kendisi degerin marjinal faydasi teorisi ve azalan marjinal fayda teorisi uzerine ilk calisma yapan kesfedenler arasindadir. avrupa kitasindaki ozellikle ingilteredeki soyut ve teorik iktisat calismalarindan ayri olarak daha insana dokunan reel dunya uzerine calismalar yapmak istemistir. mevcut calismalardan ve gittigi yonden hosnutsuzdur. onun cikis noktasi mallar ve mallarin bir deger ifade etmesidir cunku onlar insanlarin ihtiyaclarini karsilamaktadir.

klasik ingiliz iktisatcilardan ayri olarak mengel degerin, nesnel faktorlerden ziyade oznel faktorlerce belirlendigini dusunmektedir. deger dedigimiz sey nesnel bir sekilde urunun kendisinde bulunmaz.onun yerine insanlarin verdigi deger yargilar ile belirlenir.ornegin altin ya da mucevher insanlarin verdigi degerlerle gorece daha degerliymis gibi gozukmektedir. bu deger kendinden degil insanin verdigi yargidandir.insanlar bu urunleri arzular elde etmek ister ve onlari kullanisli ya da degerli bulur.boylece deger insanin tatmininden memnuniyetinden gelir. insan ihtiyaclari o mal icin talep olusturur; bu ayrica ozel mulkiyet, para gibi kurumlarin olusmasinda surukleyici guctur.

insan ihtiyaclari mevcut mal miktarindan fazla oldugundan, insanoglu ihtiyaclarini karsilamak adina mevcut alternatifler arasindan rasyonel tercihler yapmak durumundadir.dolayisiyla urunler uzerinden onel tercihler yapma durumu vardir.

ayrica menger'e gore bir maldan daha fazla ve daha fazla aldikca sonradan aldiklarindan aldigi haz azalacaktir.yani insanlar azalan marjinal fayda (diminishing marginal return) olayini tecrube etmektedirler. ornegin ayranin ictiginiz ilk yudumundan aldiginiz haz ile 2. yudumdan aldiginiz ve devaminda son yudumdan aldiginiz haz arasinda fark vardir en fazla haz ilk yudumdadir. bu durumda sinirli butceyle insanlar en basta en cok haz aldiklari urunu daha sonra da gorece daha az haz aldiklari urunu satin alirlar. tabii butce kisiti goz onunde bulunduraraktan.

ona gore malin degerini etkileyen faktor ne emek miktari ne uretimi etkileyen diger mallar ne de tekrar uretimini saglayacak miktardir, bilincinde oldugumuz hazdir asil etkileyici faktor.deger dedigimiz sey insandan geldigi icin once insandan baslamamiz gerekir yaniinsani calismaktan. buna metodolojik bireyselcilik adini vermektedir (methodological individualism).

uretim faktorlerinin de degeri vardir cunku onlar dolayli yonden insan ihtiyaclarini karsilamada gereklidir.arzu edilen mallarin uretimi icin gereklidirler. her bir uretim faktorunun urune kattigi  deger marjinal verimliligine (marginal productivity) baglidir. dolayisiyla uretim faktorune odedigin deger onun meydana getirdigi degere baglidir.

tarih okuluyla girdigi metodolojik tartisma da meshurdur. tarih okuluna gore iktisat knunlari uzun zamanlarca birikmis tarihi gerceklerde bulunur.iktisadi anlamak icin tarihsel verilere bakip onlarin duznelnip cikarimlar yapilmasiyla anlasilabilir.iktisadin birey ve marketin varsayilan karakterlerine gore anlasilabilecegini reddeder. onlar goreceliligi kabul ederler ekonomik iliskileri ve politikalari goz onunde bulunduraraktan.tarih okuluna gore, dunya farkli zamanlarda farkli yerlerde farkli sekilde calismaktadir.
mengere'e gore uygun bilimsel metodoloji iktisadi olgularin gerekli karakteristigine gore arastirma yapilmasidir ya da ekonomik degiskenlerin birbirleri olan iliskilerine baglidir.trihi ya da ampirik iktisat bunu yapamaz ornegin fiyatlar dusunce talep artacaktir ama bazen ileride fiyatlarin daha da dusecegi beklentisi ile talepte artis olmaz.sonuc olarak tarihsel bakis tanimlayici sonuclara ulasamaz.

aslinda biraz karmasik gozukse de tartismanin temeli entelektuel seviyede birey davranislari bilim ile aciklanabilirligi uzerinedir. menger iktisadi sebepler ve genel teoriler bulmaya yonelik sekilde bilimsel calismayi dogru buluyordu.
 \reference
fifty major economists, steve pressman (1999)

iktisadi dusunce - john stuart mill
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/11/temel-iktisatcilar-10-john-stuart-mill.html

Friday, November 23, 2012

temel iktisatcilar 13 - william stanley jevons

1835 yilinda yalniz yurumemek ugruna Liverpool'da dogdu. babasi demir tuccariydi, annesi ise varliklia ilenin guzel kiziydi ve gelir olarak orta ust sinifin icerisindeydiler.

varlikli bir ailenin cocugu olmasi, onun hocalarca evinde iyi bir egitim almasina ozel okullara gitmesine katkida bulundu. akabinde de university of college london da metalurji ve matematik okumaya basladi. fakat babasinin isleri bulundugu sektordeki yukselis surecinin durmasi ile kotuye gitmeye basladi. bu durumda da jevons okulu birakmaya karar verdi ve ailesine yardim etmek amaciyla Avustralya'ya calismaya gitti.

tren yollarinin fonlanmasi uzerine yapilan tartismalarin akabinde iktisata ilgi duymaya basladi ve smith, malthus ve mill gibi klasik iktisatcilari okumaya basladi.onun da iktisada damga vurmus diger iktisatcilar gibi gunun birinde iktisada damga vurup insanlarin hayatini degistirmek daha refah duzeyi yuksek bir dunya icin katkida bulunmak amaci vardi. ve bu ugurda tekrar egitim almaya karar verdi.university of college london'a donup matematik, politik ekonomi, felsefe ve tarih okumaya basladi.her ne kadar okulda aldigi egitim kendisinin okuyarak ogrndiklerinden daha az katkida bulunsa da kendisine egitimine devam etti ve plitik iktisattan hem lisans hem de master derecesi elde etti.

bu basariyi takiben owens college da bir pozisyona yerlesme sansi buldu. burada 13 sene calistiktan sonra university of college london a profesor olarak gecti. bir sure clistiktan sonra yazmaya ve dusunmek istedigi seylere odaklanamadigini dusundugunden buradaki gorevinden istifa etti. devaminda ise saglik problemleri efektif calismasina engel oldu.

jevons'un yazdigi ilk kitap The Coal Question malthusyan bir bakis acisina sahipti. mevcut komur arzini hesaplamaya calisti ve komur arzinin ileride talebi karsilayamayacagini ve ileride fiyatlarin yukselecegini ongordu. ve akabinde buyumenin duracagi kanisina vardi. bu noktada alternatif enerji kaynaginin bulunacagi konusunda kotumserdi.

bu yayinladigi ilk kitabi kendisine buyuk bir sohret getirdi, o artik unluydu 15 dakikadan daha fazlasiyla. ada basini sayfa sayfa onun komur kitligi yasanacagini sayfalarca isleyordu. boylece john stuart mill in takdirini de kazanmisti. 1961 yili icin ongordugu komur tuketimi, gercekte olan tuketimin 10 da birinde kalmisti. bu yuksek sapmali ongorusunun altinda komure ikame bir enerji kaynaginin cikacagini ongorememesi yatiyordu. hatta o kadar ki kagit konusunda da kitlik yasanacagini dusunmus olumunun 50. yilinda cocuklari hala o kagitlari bitirememisti.

fakat onun bugune kadar gelen sohretinin altinda yatan enerji kitligindan ziyade fayda analiziyle ekonomiye kazandirdiklaridir. jevons, clark ve menger birbirlerinden bagimsiz olarak oznel fayda ve azalan marjinal faydayi kesfetmeleridir.bu katkilariyla tuketici ve tuketici davranisini iktisatta ilk kez biraraya getirmis oldular.
temelinde yatan mantik ise bir gidanin ilk tuketimindeki fayda ya da haz ile sonraki tuketimlerdeki fayda yavas yavas azalmaktadir. elmanin ilk isirigindaki haz ve ikinci isirigindaki hazzin azalma egiliminde olmasi buna ornektir. devaminda jevons toplam fayda ile marjinal fayda kavramlarini birbirindne ayirmistir.boylece modern tuketici davranisi teorisinin temelleri atilmistir.

jevonsa gore tuketici en yuksek hazzi veren urunu alir. ve faydanin maksimize olacagi miktar kadar alir.
fayda kavramini emek icin de kullanmistir. isci genelde anlasilabilir degildir bu nedenle negatif fayda elde etmesi mumkundur iscinin. fakat calismaktan elde ettigin gelirin de faydasi vardir. calismanin faydasi, calismamaktan daha yuksek oldugu surece isci calismaya devam eder.

sunspot aktivitesi ile o zamanki business cycle arasinda iliski kurmustur. 10.45 ve 10.46 olmalarinin tesaduf olmadigini dusunmustur. ona gore sunspot aktivitesi hava kosullarini etkilemekte, hava kosullari da hasadi etkilemektedir. dolayisiyla sunspot yani gunes lekesi ile hasat arasinda iliski vardir.

kendisi yaptigi bu katkilar ile 19. yuzyilin en onemli 3-4 iktisatcisi arasina girmistir.

kaynak: fifty major economists, steven pressman 1999, second edition

temel iktisatcilar 12 - Leon Walras

1834 yilinda Evreux sehrinde dogdu Fransa'nin. Babasi acisindan sansliydi zira babasi hem ogretmen, hem de iktisatci idi. Oglunun iktisadi yonden kendisini gelistirmesini siteyen bir baba olmakla birlikte matematigi seven ve sosyal bilimlerde daha cok kullanilmasi gerektigini dusunen birisiydi.

liseyi bitirdikten sonra Fransa'nin prestijli universitelerinden birisi olan Ecole Polytechnique'e basvuru yapti fakat basvurusu geri cevrildi. bunun altinda yatan neden ilginctir ki matematiginin yetersiz olmasi ve giris sinavinda iki kez basarisiz olmasidir. bu basarisizligin ardindan Walras Ecole des Mines'in yolunu tuttu hem de sosyal bilimlerden muhendislige gecerek. fakat muhendislge karsi ilgisi olmadigindan cogu zamanini edebiyat, felsefe,sanat, tarih ve sosyal bilimler okuyarak gecirdi.akabinde okulu birakti ve roman yazmaya basladi.bu konuda cok basarili oldugu soylenemez.

bir aksam yuruyusunde babasi bugunun tabirleriyle gelecegin sosyal bilimlerd eoldugunu bu alana yonelmesini ister ve o da babasina roman yazmayi birakip iktisat ile ugrasmaya baslayacagini soyler. babasinin ve kitaplarini okuyarak ilham aldigi Cournot'un etkisiyle bilimsel iktisadi matematiksel iktisada cevirmek icin calismalara baslar.yavas fakat siki bir sekilde ilerleme gosterir. iktisat dergilerinde yayinlanmasina yonelik yazilar yazar fakat karsiliginda alabildigi tek sey red mektuplaridir.buna ragmen kendisini matematikte gelistirmeyi birakmaz ve iktisadi matematiksellestirmek icin yogun caba sarfeder.butun bu matematiksel iktisat calismalarini surdururken bir yandan da gazetede kose yazarligi ve bir sirkette yoneticiligi de yaninda yapmak durumundaydi gecim icin.bu calismalari 1870 yilinda meyvelerini vermeye basladi ve /lozan akademisinde ogretim gorevliligi pozisyonu aldi.

Lausanne da "teaching" pozisyonu onu pek mutlu etmiyordu cunku ne ogrencileri ne de isarkdaslari matematiksel iktisada ilgi duymuyorlardi. para karsiligi olmaksizin dergilere makalelerini gondermeye devam etti. sirf bunu finanse etmek adina annesinden kalan mirasi kullandi ve en sonunda yaptigi calismalar ilgi cekmeye onun taninirligini artirmaya basladi. uluslararasi sohreti ve ekonomiye yaptigi katkilar onu American Economic Association'in onur uyeligine kadar goturmustur.

Jevons ve Mergel ile birlikte marginal fayda kavramini kesfedenler arasindaydi.ayrica siki bir methodolojik bireyselcilik savunucusuydu. bu terimden kasit ekonomik olgularin hepsinin insan tercihleri ile aciklanmasidir.fakat ona ail sohreti getiren katkisi genel denge ekonomik modelidir. bu modelde ekonomik sistem birbirileriyle iliskili matematiksel denklemler olarak kabul edilir ve bu denklemlerin cozulmesiyle fiyatlarin ve miktarlarin bulunmasini aciklamistir.

farkli sektorler birbirleri ile iliski halindedir.bu fikir cantillon ve quesnay e kadar giden bir fikirdir.bu vizyona katki olarak Walras matematiksel olarak bu piyasalarin ya da sektorlerin birbirleriyle iliskisini gostermistir.ayrica yine bu alana katki olarak ekonomiler genel dengeye dogru yonelecektir.

Walras ekonomilerin dengeye dogru gitmesi durumunda ya da dis faktorler tarafindan etkilendigi durumda diger piyasalari bozmaktadir ornegin 1970lerdeki petrol krizi ile beraber bu urunlere yapilan harcamalardaki artis ile birlikte insanlar diger harcamalarini kisacaktir. tabii baska sektorlerdeki harcamalar burdaki kasit.dolayisiyla burdaki yapilan harcamalardaki azalis nedeni ile o sektorlerde uretimde azalisa gidecek ve o sektorde calisanlar is bulmakta zorlanacaktir.

buna ek olarak petrol urunlerindeki degisim uretim maliyetlerini artiracaktir. bu urunler direkt olarak petrol ile uretilmeseler bile tuketiciye ulasiminda bile maliyetlerin artisi soz konusudur. bu artis urunlerin fiyatinda da artisa neden olacaktir.tuketici ise artan fiyatli urunleri almaktan vazgececek ve fiyati artmayan urunlere yonelecektir. tabi bu yonelim fiyati artmayan urunlere olan talebi artiracak ve o sektorde daha fazla isci calisacak ve isci ucretleri yukari cekilecektir. bu degisimler dis faktorlerin sektorleri etkilemeyecegi noktaya gelene kadar devam edecektir. ve walras bunu matematiksel esitlik olarak gostermeyi basarmistir.

4 dizi esitlik vardir walrasin ekonomik modelinde.birincisi tuketicinin talep ettigi mal miktaridir.tuketici talebi bireyin tercihlerine ve mallarin fiyatlarina baglidir. tuketiciye tuketiciye satilan her urun matematiksel esitlik ile temsil edilebilmektedir.

ikinci dizi ise bireylerin aldigi urunun fiyatlarinin belirlenmesi uzerinedir. burada walras tum piyasaarin rekabetci piyasalar oldugunu varsayar ve satici tekel gucu ile daha yuksek fiyattan satma sanisina sahip degildir.bu varsayim urunun fiyatinin maliyetine esit olmasina yolacar.

yukaridaki bu iki piyasa urun piyasasi ya da tuketicilere satilan urunlerle ilgilidir.diger piyasa dizileri ise tum piyasalar ile alakalidir. bunlar girdi piyasasidir. ucret, uretim faktorleri tarafindan belirlenmektedir: iscinin aldigi maas, kira odemesi ve sermaye sahibinin kari. faktor piyasasi esitlik dizilerine girdi miktarini gostererek ya da uretime yardimci olmak icin onerilen faktorler ile katkida bulunmaktadir.

dorduncusu esitlikler ise isletmelerin almak istedigi girdinin miktarini gosteren esitliklerdir.bu ise mallarin son urun talebine, uretim teknolojisine ve tum girdilerin maliyetine baglidir.

buraya kadar ki esitliklerden birisi talep edilen urun miktarini gosterirken, bir digeri uretim maliyetine iliskin, digeri arz edilen girdi miktarini, sonuncusu ise girdi talebini gosteren esirtiliklerdir.bununla birlikte bilmemiz gereken 4 bilinmeyen vardir: her bir urunun fiyai, alip satilan son urunun talep mikatri, her bir uretim faktorunun fiyati ve arz edilen ve isletmelerce alinan her bir urunun miktari.walras son olarak bir esitlik daha ekler matematiksel sistemine. o ise uretim faktorleri ile alinan her bir paranin birseyler almak icin kullanilmasi gerektigidir.bu direkt olarak bireylerin tum gelirini harcamasi ya da dolayli olarak bazi bireylerin tasarruf yapmasi ve tasarruf yaptigi kismi diger bireylere borc vermesi ile mumkundur.

fakat bu ekstra esitlik problem olusturmustur cunku czumleme yapilabilmesi icin esitlik sayisi ile bilinmeyen sayisi esit olmalidir. bu durumu cozmek icin Walras, bir urunu tesadufi secerek diger tum urunlerin fiyatini bu urunun fiyatina bagli olarak belirlemistir.(iktisata buna numeraire good denir).boylece fazla olan bir esitsizlik problemi cozulmus olur.tbii bu durumda cikan sonuclar hangi malin fiyatinin ne oldugunu bulmaktan ziyade goreli ya da nispi fiyatlari bulmamiza yarar. yani buldugumuz fiyattan birisi 1 dolar digeri 2 dolar ise bubizze ikincisinin degerinin 2 dolar omasindan ziyade birincisine gore 2 kat daha pahali oldugunu gosterir.

walrasin bu esitlik cozumleri her daim tartismalidir gunluk hayata uygulama acisindan. piyasalarin bus ekilde denklemleri cozmedigi dolayisiyla bunun sadece soyut bir yaklasim oldugunu savunanlar olmustur. diger bir elestri ise ticari aktivitelerin bu denklemler cozulup fiyatlar belirlenmeden once gerceklestigi elestirisidir. ayrica bir kisim uretici ya da arz edici fiyati guncel duruma gore degil, beklentilere gore belirlemektedir.

neumann ayrica bu denklemler ile fiyatlarin negatif olabilecegini ifade etmistir.ayrica yine bazi fiyatlar 0 olabilecektir ve bunlar mumkun degildir.

bu elestirilere ragmen walras kurdugu bu matematiksel denklemler ile piyasalarin birbirleri ile ic iceligini gostermis yeni bir ufuk acmistir.

kaynak: fifty major economists, steven pressman









Monday, November 12, 2012

temel iktisatcilar 11 - ANTONIE AUGUSTIN COURNOT



ANTONIE AUGUSTIN COURNOT (1801-1877)
Cagdas mikroekonominin ilk gelistiricelerindendir.  Talep egrisini ilk cizen iktisatci da evet oydu. Fakat onu asil sohrete goturen calismasi 2 firmanin varoldugu sektorde fiyat davranislari uzerine yaptigi calismadir.
Cournot Fransa’da Dijon’un Gray kasabasinda dogdu. Okul caglarinda okumaya hukuk ve matematik ile basladi.1821 yilinda Ecole Normale Superieure den Kabul aldi. Fakat politik nedenlerle okulun kapatilmasi nedeniyle Fransizlarin meshur Sorbonne Universitesine gecti. Mezun olup matematikteki basarilari ona Lyons universitesinde profesorluk pozisyonu acti. Buradaki basarisi onun yoneticilik vasfini da gostermistir. Daha sonra Academy of Grenoble’a rector olarak atanmistir sonra da university of Dijon’a.
1862 yilinda tum islerini bir kenara biraki, kendini fikirlerini yazmaya adamistir. Fakat bu dusuncesi gozundeki gorme bozuklugu nedeniyle

Profesyonel kariyerine matematik alaninda yazimlarla baslamis daha sonra felsefi konulara egilmistir; tarh felsefesi ve bilgi teorisi uzerine ozellikle.
Researches into the Mathematical Principles of the Theory of Wealth adli eserinde ilk defa diferansiyel kalkulus kullanan iktisatci olmustur ve de kalkulusu firmalarin fiyat davranislari icerisinde ilk kullanan kisiydi. Tabii onun matematigi bu sekilde iktisatin icerisine sokusu dislanmasina ve ilgi gosterilmemesine yol acmistir. Bircok Fransiz iktisatci onun kullandigi matematigin diger iktisatcilar tarafindan anlasilmadigini dusunmus ve onu dislamistir. 1990’da Ekelund ve Hebert ise baska bir iddia ortaya atmis, onun dislanmasinin sebebi anlasilmayan bir matematik kullanmasi degil, o gunun gereksinimlerine cevap vermeyen calisma icerisinde olmasi nedeniyle dislanmistir.

Cournot, ayrica talep egrisini fiyat arttikca azalan sekilde cizen ilk iktisatciydi. Bugunkunden tek farki ise fiyat yatayda iken, talep dikeydi onun cizdiginde. talep miktarini bagimli degisken, fiyati ise bagimsiz degisken olarak Kabul etmistir ve bu nedenle bu sekilde cizmistir.Devaminda ise denge fiyatinin arz ve talebin birbiri ile kesistigi noktada olacagini cizerek gostermistir.eger talep arzi asarsa stoklarda azalma gorulecektir.diger durumda ise stoklar artacak ve firma stoklari azaltmak icin fiyati indirmek durumunda kalacaktir.
Uretimin degistigi durumda fiyatlarin artip ya da azalacaginin firma icin onemine vurgu yapmistir. Bu durumda, marjinal maliyet diye tanimladigi maliyeti devreye sokmus ve uretimin 1 birim arttiginda maliyetlerin ne kadar degismesi gerektigi durumunu ortaya koymustur.ayni sekilde marjinal gelir ise uretimin bir birim arttiginda gelirdeki degisimi gostermektedir.

Bu iki kavrama bakarak, tekel firmanin kari maksimize edecegini soylemistir. Kar maksimizasyonu, marjinal gelirin, marjinal maliyete esit oldugu noktada gerceklesir ve buna gore fiyat belirlenir. Eger marjinal maliyetin daha yuksek oldugu noktada uretirse daha yuksek kar elde edebilecekken daha az kar elde etmis olacaktir. Eger marjinal gelir, marjinal maliyeti asarsa, uretimi artirarak kari daha da artirabilme potansiyeli vardir, uretimi artirmalidir.

Ayrica kendisi degisken maliyetleri, sabit maliyetlerden ayiran ilk isimdir.

Counor, duopoly piyasanin ozelliklerini de analiz etmistir.duopol piyasadan kasit sadece 2 firmanin rekabet ettigi piyasadir. Bu analizinde saticinin uretim fonksiyonunu ve urunune olan talebi bildigini varsaymistir. Buna gore uretim kararlari alacak, piyasa fiyatina etkide bulunacaklardir.

Uluslararasi fiyatlandirmaya iliskin olarak, arbitraj kavramiyla fiyat belirlenmesini analiz etmistir. Arbitraj, iki farkli yerdeki fiyat farkliliklarindan kaynaklanarak alim satim yaparak kar elde etme olayidir.eger bugday fiyati turkiyede 10 dolar amerikada 22 dolar ise turkiyeden bugday alip amerikada bugday satarak fiyat farkindan yararlanma yoluyla kar elde etmektir. Bu tur durumda turk bugdayina olan talep artacak, bu da fiyatlari artiracaktir ve bu islem kar 0a inene kadar devam edecektir.
Cournot bu katkilarina ragmen bugun gorece daha az sohretli ise bunun ardindaki neden teknik dataylar ile cok ugrasmasi olarak gosterilir.

iktisadi dusunce tarihi - john stuart mill
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/11/temel-iktisatcilar-10-john-stuart-mill.html 

Tuesday, November 6, 2012

temel iktisatcilar 10 - John Stuart Mill

John Stuart Mill
1806 yilinda londrada dogan Mill birtakim yonlerinden dolayi klasik iktisatcilardan sayilmakla birlikte marjinalistler icerisidinde de sayilmaktadir.
Mill babasindan yana cok sansli bir cocuktu. Babasi onun egitimine cok onem vermis bir tarihcidir. Stuart mill 3 yasinda yunanca ogrenmeye baslamis,7 yasinda plato’nun felsefi diyaloglarini okumaya baslamis, 8inde latince ogrenmeye baslamis, ondan sonraki 4 yilda calismalarina matematigi eklemistir.12 yasindan itibaren ise mantik ve felsefe uzerine okumalar yapmaya baslamistir.akabinde ise politik iktisat okumalari yapmistir.
Jeremy bentham’in genc mill uzerine etkisi buyuktur ve onu takip etmistir.onun ile olan diyaloglari, okudugu calismalari da buna etki etmistir ve onun fikirlerini tum dunyaya yamak istemistir. Felsefe, iktisat, politika ve sosyal teori uzerine kitaplar yazmis ve bu kitaplar onu 18. Yuzyil ingilteresinde meshur hale getirmistir.
klasik iktisadi genisleten ve tamamlayan iktisadi katkilarda bulunmus, ayrica iliskiler ve cikmaz uzerine iktisadi zemin hazirlayip analizler yapmistir.
En onemli katkilarindan bir tanesi gelecekteki ekonomik buyumedir. Smith ve Malthus arasinda bir yol bulmaya calismistir.bilindigi uzere Smith ticaretin ozgurlesmesi, teknolojinin gelismesi, iscilerin isbolumu yapmasi ve sermaye yatirimlarinin ekonomik buyumeye sebep olacagini ve toplumlarin zenginlesecegini ileri surmustur.malthus ise ekonomik ilerlemenin limitli oldugunu ileri surmustu sabit kaynaklar nedeniyle. Stuart Mill ise bu iki gucu tek bir cati altinda degerlendirmeye calismis ve kredibilite kazanmistir bu sayede.bu iki gucun catismasina binaen uzun donem trendler ya da uretimler belirsizlik icermektedir gorusunu ortaya atan ilk iktisatci olmustur.
Birinci senaryo, nufusun teknoloji ve sermayeden daha hizli buyumesidir. Bu durumda ucretler dusuk kar ise yuksek olacaktir ve bu durumda iscinin refahi dusecektir.ikinci senaryo ise sermaye birikiminin, nufus artisindan daha fazla olmasi durumudur. Bu durumda reel ucretler artar ve iscinin refahi yukselir.ucuncu senaryoda ise sermaye ve nufus ayni oranda artar fakat teknoloji stable haldedir. Sermaye ve nufustaki artis birbirini dengeler,inferior arazi ise artan nufusu beslemek icin kullanilmak zorundadir cunku en verimli toprak ilk once kullanilir.bu da gida ureitminin maliyetini artirir kari dusurur.dorduncusu ise teknolojideki artisan nufus ve sermayeden daha hizli olmasi durumudur.bu gidalarin daha kolay buyumesini saglarken, ucretlerin ve kira fiyatlarinin dusmesine de yol acar. Karlar artak ekonomik zenginlik olusur.
Mill yukaridaki dort senaryodan en olasi senaryo olarak ucuncu senaryoyu gormustur.Kendisi endustri devrimi sirasinda yasamis biri olarak, yani uzun donemli buyumeyi yasamamis birisi olarak elbette bunu tahmin etmisti ve dolayisiyla endustri devriminden sonar teknolojik gelismenin bitecegini saniyordu tipki Ricardo gibi.
Klasik teorinin aciklayamadigi daha dogrusu cevapsiz kalan serbest ticaretten elde edilecek kazanci ulkelerin nasil paylasacagi sorusuna cevap bulmaya calismistir. Mill’e gore serbest ticaretten kazananin daha az talepte bulunan ve yuksek talep esnekligine sahip olan olmalidir.ornegin US japnyadan ithal ettigi araclar icin esnek talebe sahipken, japnya amerikadan aldigi gida urunlerinde esnek talebe sahip degilse, kazanan ABD olmalidir. ABD fiyati artirabilecektir fakat japonya degil.bu durum ikamesi bulana kadar boyle devam eder.eger japonya ikamesini bulabilirse US gidalarinin, bagimliligi azalir, esnekligi artar.
Stuart Mill arz ve talep uzerine kelam eden ilk dusunurlerdendir. Elbette richardo, smith gibi iktisatcilar da bahsetmistir ama onlarinkisi miktar uzerinden bir aciklamadir. Markete mal almaya gelinen miktar ve markette satilan miktar arasindaki iliskiyi incelerken digerleri, Stuart Mill piyasaya gelen mal ve piyasadaki talep uzerindeki fiyat etkisini incelemistir. Ona gore fiyatlarin artigi durumda daha cok mal piyasaya arz edilmektedir.
Bir diger katkisi ise firsat maliyeti kavramini tedavule sokan ilk iktisadi dusunur olmasidir.firsat maliyeti kavramina gore bir isi yapma neticesinde vazgecilen baska bir isin maliyeti vardir.
En onemli katkisi olarak klasik ucret fonu doktrinini reddetmesidir. Bu doktrine gore isci ucretleri bir sermaye formudur ve isverenin uretim gerceklesmeden biriktirmesi gerektigi bir formdur bu. Ucret ve calisan sayisini artirmanin yegane yolu girisimcinin daha cok kar biriktirmesidir. Mill’e gore ise iscilere verilecek ucretin sabit bir orani diye birsey yoktur.firmanin odeyecegi ucret esnektir ve isverenin istegine baglidir(tam turkcesi isverenin gonlunden ne koparsa).isveren daha az tuketim yaparak isci ucretlerini ya da isci sayisini artirabilir.isci ve isveren her zaman anlasabilirler.
Yine Jeremy bentham’in ortaya attigi utiliy,fayda, kavramini savunmustur.
Mill’e gore devlet ve toplum bireyin ozgurluklerini, baskasina zarar vermedigi surece kisitlayamaz.Smith, laissez-fairei material iyilesme icin desteklerken, Mill, bireyin gelisimi icin desteklemektedir.
Kendi zamaninda en iyi 2-3 iktisatcidan biri olarak gosterilirken bugun o donem kadar kale alinmamaktadir.bunun en temel sebebi belkide parca parca katkida bulunsa bile temel bir katkida bulunmamasidir. Bir diger nedeni ise takipci bir okul olusturamamasi, calismalarinin devam ettirilmemesidir.yine ilkiyle ayni paralleled, uzmanlastigi, ozellestigi tek bir alan olmamasidir.

temel iktisatcilar - 9 - david ricardo

DAVID RICARDO
David Ricardo
1772 yilinda londra’da zengin bir yahudi ailenin cocugu olarak dunyaya geldi. Planli bir egitimden gecen david Ricardo babasinin dunya ticareti finansi isleri icin hazirlandi. 14 yasinda bu islerle ilgilenecek sekilde babasinin yaninda ise basladi.
Ilk evliligi ile babasindan uzaklasti. Etrafindan borclanarak endi brokerlik sirketini kurdu.ilk yillarda cok zorlansa da 26 yasina geldiginde zengin bir isim oldu.bu zenginlik sayesinde entelektuel gelisimine zaman ayirabilme firsati elde etti.
1799 yilinda esiyle ciktigi bir tatile Adam Smith’in meshur kitabi The Wealth of Nations ile tanisma firsati buldu ve iktisada artik daha cok vakit ayirmaya karar Verdi.bu donemde entelektuel iktisadi ortamlara girmeye calisti ve john stuart mill’in babasi James Mill, bentham ve Malthus ile tanisma firsati elde etti.
Iktisatcilar kendisini daha cok rekabetci avantaj(comparative advantage) teorisi ile tanir.bu teori ile sebest ticaretin faydalarini anlatmaya calismis ve serbest ticaret ile iki tarafindan dad aha kazancli olacagini savunmus ve herkesin rekabetci ustunlugu oldugu isi yapmasini onermisti.Fakat onun yegane katkisi bu degildi. Milli gelirin ucret, kar ve rant olarak nasil dagitildigini, gelirin zamanla nasil degistigi uzerine de calismistir.
The Wealth of Nations adli eserinde Adam Smith, ulkenin etkin oldugu mali ihrac etmesi gerektigini ifade etmistir. Smith buna mutlak avantaj demektedir.ornegin japonya daha etkin bir sekilde araba, bilgisayar, gida uretiyorsa US’e gore, Japonya bu urunleri US’e ihrac etmelidir.tabii bu durum us icin ticaret acigi demektir. Ve akabinde amerikan iscilerinin isinikaybetmeleri manasina gelir.
Ricardo bu durumu pek problemli gormemektedir. Ticarek karsilastirmali avantaja baglidir mutlak avantaj yerine. Ulkeler daha etkin oldugu urunu satmalidirlar, veyahut gorece daha az inefektif olduklari urunu uretmelidir, boylece ihtisaslasma ile her ulke dis ticaretten kazanacaktir.
Diyelim ki japonya ve abd 2 urun uretmktedirler: araba ve pirinc. Abd’de bir isci ya bir araba ya da 1 ton pirinc uretebiliyor bir yilda.japonya’da ise bir tarim iscisi 2 ton pirinc uretiyor, imalat sanayi iscisi ise 3 araba uretebiliyor bir yilda. Gorulecegi uzere japon iscileri daha verimli bir sekilde uretim yapmaktadirlar. Fakat, japon isciler gorece araba uretiminde daha etkinler ve abd iscileri gorece daha az inefektif pirinc uretiminde.japon iscileri 3 kat daha etkin iken araba imalatinda, abd iscileri, japon iscilerine gore yarisi kadar etkindir pirinc uretiminde.iste bu noktada Ricardo herkesin daha iyi yaptigi iste uzmanlasmasini onermekte. Ornegin abd 200 isciye sahip iken japonya 100 isciye sahip olsun. Iscilerin yari yariya uretim icin bolundugunu varsayalim.bu durumda abd iscileri 100 araba, 100 ton da pirinc uretirken, japon iscileri 150 araba, 100 ton da pirinc uretir. Toplam uretimise 250 araba ve 200 ton pirinc olur.
Simdi ise ihtisaslasma durumuna bakalim. Japanlar araba uretiminde amerikalilar ise pirinc uretiminde ihtisaslassinlar. Japonlar 300 araba uretirken 100 isciyle, abd 200 isci ile 200 ton pirinc uretir. Dolayisyla toplam uretime baktigimizda araba miktari 250’den 300e cikmis olur. Burada soru bu extra 50 aracin kimin kazanc hanesine yazilacagidir. Ricardo’ya gore.bu takas ornina baglidir.yani 100 araba karsiligi ne kadar pirinc takas edilecegine gore cevap degisir.buradaki eksiklikler daha sonra john stuart mill tarafindan aciklanmaktadir. O da esneklik olayi ve ikame edilebilirlik ile aciklamaya calismistir.
Ricardo’nun bir diger katkisi ise gelir dagilimi uzerinedir. Bu teorisinin 3 ayagi vardir: rant teorisi, ucret teorisi ve kar teorisi.ricardonun teorisi milli gelirin nasil bu 3 kategori arasinda dagitildigi uzerinedir.rant teorisi, farkli verimliliklerdeki arazilerin farkli rant olarak degerlendirilmeisni onerir. Kullanimayan bos arazi icin hicbir kira odenmeyecektir.kisitli sayida iyi arazi vardir. 2. Derecede verimli arazi, birinci derecedeki kullanildiktan sonra uretim yonunde kullanilmalidir.dolayisiyla kazanclar dab u arazilerin sahibi olanlara gidecektir.daha dusuk verimlilikteki arazi kullanilmaya baslandikca daha verimli arazileirn fiyati artacaktir.
Isci ucretleri,temel gereksimilere baglidir ve minimum miktar yasami idame ettire edecek kadar olmalidir gereksinilen miktar aliskanliklara ve geleneklere baglidir. Ricardo bu soylemi ile smith’in daha fiziksel soyleminden ayrismis geleneksel bir ucret gereksinimi ortaya koymustur.
Ricardo kar kavramini bir kalan olarak ifade etmistir.soyle ki, kar iscilere ucreti dagitildiktan ve toprak sahibine kirasi verildikten sonra elde kalandir.tum sektorlerde kar esit olmalidir aksi takdirde karli olan sektorlere kaymalar gerceklesecek boylece ucretler ve kar dusecektir.yine sermyade dusuk karli sektorleri terk edecek ve oralarda fiyatlar yukselecektir.
Ona goe zamanla ekonomisi buyuyen ulkenin nufusu da buyuyecek bu da yeni tuektim anlamina gelecektir. Haliyle bu bizi daha az verimli arazilerin kullanilmasina itecektir.bu da arazi sahiplerine odenen kiralari da artiracaktir. Maliyetler arttigi icind e fiyatlar artacaktir.fiyatlardaki artis ise ucretleri artiracaktir.ucretlerdeki artis bu artislar kadar olmali ki insanlar yasam standardlarini koruyabilsinler.
Ricardo sermaye birikimini desteklemis ve sermaye ekipmaninin uretimde verimliligi artiracagini savunmustur. Ayrica farkli mallarin uretimi icin farkli sermaye yapisina ihtiyac duyulacaktir.
18. yuzyilin sonundan 19. Yuzyilin basina, Smith ve Marx ile birlikte Ricardo uc efsane isimden biridir klasik iktisatcilara gore. Goreceli fiyatlar uretim maliyetleri tarafindan belirlenmektedir. Talep ve utilitynin cok az ve hatta hic etkisi yoktur nispii fiyatlard uzerinde.

Wednesday, October 31, 2012

temel iktisatcilar 8 - adam smith

50 temel iktisatci kitabinin ilk paragrafi onu cok iyi anlatmis:
adam smith iktisadin babasi olarak kabul edilmektedir. elbette ondan once iktisadi problemler ve politikalar hakkinda fikir yuruten iktisatcilar oldu fakat onu bu pozisyona layik ettiren nokta ne fikirlerinin orjinalligi ne de iktisadi analizlerde kullandigi tekniklerdir, onun buyuklugu kapitalist sistemin herkesi daha iyi duruma getirecek bir sistem oldugu vizyonunu ortaya koyma buyuklugudur. (islam cupinin fenerbahce tanimina ne cok benzedi) adam smith rekabet kaynakli ve rekabeti tesvik eden sistemin yararlarini goren ilk insandir.

1723 yilinda kirkcaldy kasabasinda, edinburgh'ta (edinboro okunur kendileri) dogmustur. babasi dogmadan az once olmus annesi tarafindan yetistirilmistir.iyi bir okuyucalardan oldugu soylenir, surekli okumustur. 14 yasinda glasgow universitesine gonderilmis burada felsefe, matematik ve politik ekonomi uzerine calismistir.1740 yilinda ise oxford universitesine gecmis 6 yil burada okumustur.

her basarili iktisatci gibi o da zamaninin bircogunu kutuphanede geciren bir isim.

1751 yilinda glasgow universitesinde chair of logic in basina gecer. daha sonra fransaya gider ve burda francois quesnay gici fizyokratlar ile tanisir.

frnasadan sonra onu sohretin top noktasina cikartacak Nation of Wealth adli eserini yazmaya baslar ve 1776 yilinda basilir.Wealth of Nation adli eserinde Adam Smith insanlarin kendi cikarlarini dusunerek hareket ettigini varsayar.ve su meshur ifadeyi kullanir

when each individual works "he ...intends only his own gain... [but] is ...led by an invisible hand to promote an end which was no part of his intention"

her birey calistiginda "sadece kendi kazancini dusunur...fakat...gorunmeyen bir el bu dusuncenin parcasi olmayan bir sonuca goturur" burada kastettigi sonuc ekonomik buyume ve artan yasam standardlaridir.

bu calismasiyla ekonomik buyumenin altinda yatan kisisel cikar ve rekabet kavramlarini ortaya atmis ayni zamanda merkantilistlere de cevap vermistir(bknz mun)

adam smith buyumenin gerceklesmesini mekanik surec ve isbolumu ile aciklamaktadir.endutriyel devrim sirasinda teknolojik ilerlemenin etkisini gormus ve teknolojinin insanlarin verimliligini artitirdigini soylemistir.pin, herhalde ya igne ya da pim olsa gerek, uretiminde isbolumunu ornek gostermis branslasmaya vurgu yapmis vwe bu isbolumunun olmadigi durumda uretimin daha dusuk olacagini ifade etmistir.isbolumu sayesinde isciler daha verimlidir ve bunun birkac nedeni vardir
1. sadece bir gorev ile ugrasarak isci kendi hunerlerini gelistirmekte ve isi daha hizli yapmaktadir
2. bir gorevden diger goreve geciste zamandan tasarruf elde edilmektedir.
3. sadece bir ise konsantre olarak, yogunlasarak daha az efor ile daha cok is yapabilme olanagi ortaya cikmaktadir.

burda su notu dusmekte yarar var. marx bu branslasma olayina tamamen karsidir. yabancilasma kavramini kullanir kendisi. ona gore 4 cesit yabancilasma vardir. nesneye yabancilasma, uretim surecine yabancilasma, tursel varlik olarak kendine yabancilasma.bunlardan ikincisi olan uretim surecine yabancilasma olayi tam da adam smith'in branslasma, isbolumu gibi kavramlarin yararliligina karsi bir argumandir. marx'a gore bir urunun uretilmesi surecinin kuck parcalara bolunmesi ile uretilen urunun butunune bir yabancilasma urunle olan bagini kaybetme durumu vardirornegin isci urunu pazarda gordugunde taniyamayacak durumdadir

smith sunun da farkindadir, eger insanlar tuketmezse isbolumu ile uretimi artirmanin ya da uretmenin gecerliligi yoktur. surukleyici guc insanlarin mal alip satmasidir bunun icin de insanlarin kisisel cikarlarini gelistirme isteginde olmasi gerekir. bu nedenle ingilterenin uretimi artirabilmesi icin daha cok pazarlara ihtiyac duyacagini dusunmus ve serbest ticareti desteklemistir. ayrica serbest ticaret daha ucuza girdi maletmeye de yol acacaktir firmalar icin.fakat savas durumunun yeri ayridir. ulusal savunma ulusal refahtan onemlidir ve dolayisiyla diger ulkelerin ordularini guxlendirecek durumlarda ticarete karsidir.

ayrica yeni kurulmus endustrileri korumak adina dis ticarete vergi konulmasini da elestirmektedir. boylesi bir durumda efektif olmayan tekeller olusacaktir.

tekel ona gore serbest ticaretin rn buyuk dusmnalarindan biridir. tekelci ratigin 4 olumsuz yani vardir:
1. tuketiciye yukse fiyat sunar ve tuketici olumsuz etkilenir
2. tekel iyi bir yonetimin buyk bir dusmnidir.rekabet yonetimin daha efektif calismasina yol acarken tekel yonetimi buna zorlamamaktadir.
3.bu tur firmalar hukumetleri daha cok baski altina almaya calisir ve alirlar rekabetci firmalara nazaran.bu da kotu yasalar cikmasina neden olacaktir.
4. tekel kaynaklarin yanlis dagitimini yol acar. yukse fiyat sunmalari nedeniyle yuksek kar elde ederler. bu da o sektorlerde daha cok uretim yapma istegi dogurur. bu da kaynaklarin o uretime yonlenmesine neden olur ama itici guc tuketicinin bu urunleri tuketme isteginden degildir halbuki.


herkesce laissez faire nin en buyuk savunucusu, ve hatta kimileri sozun ilk soyleyeni, olarak kabul etse de smith tum devlet mudahalelerine karsi cikmamaktadir. gercekte 4 islevini savnmaktadir devletin.birincisi tekelleri onlemesidir.ikincisi disaridaki tehditlere karsi sadece devlet savunma olusturabilir. bu nedenle yuksek savunma harcamalarina da karsi cikmaz kendisi.ucuncusu devlet ic bir duzen ve savunma tedarik etmelidir bireyleri diger bireylere karsi korumak icin.ornegin polis gucleri gibi. dorduncusu ve son olarak buyuk dissallik durumunda kamu mallarinin tedarik edicisidir.

pozitif dissallik olayina da deginmis ve egitim ornegini vermistir. iyi egitilmis bir insanin herkese faydasi vardir. cunku daha verili calisacaktir ve herkes daha verimli olursa daha cok uretim ve yasam standardlarinin iyilesmesi grulecektir. o nedenle baska birinin aldigi egitimin kamu yarari vardir.

bir urunun piyasa fiyati ile dogal fiyati ayridir. piyasa fiyati insanlarin gunluk islemlerde yaptigi odeme fiyatidir.piyasa fiyati o urunun arzi ve o urune olan talep ile belirlenir.dogal fiyat ise denge fiyatidir piyasa fiyatinin tasindigi.otomatik bir mekanizma dogal fiyat ile piyasa fiyatini esitlemektedir.eger bir mal dogal fiyatinin uzerine cikarsa, uretici uretimini ve isgucunu o tarafa kaydiracaktirbu durumda piyasa fiyati dusecektir ve dogal fiyata yaklasacaktir. peki dogal fiyati ne belirlemektedir? dogal fiyati arazi masrafi, emek, sermaye etkilemektedir. bu faktorler icin dogal fiyati odenecektir.

dogal ucret ise iscinin yasamini idame ettirebilecegi ve tekrar uretim yapabilecegi ucrettir.daha alta duserse isci olecektir. daha az kisi calismak isterse fiyat yukselir aksi durumda temel seviyeye duser.

kendisi ekonominin babasi olarak kabul edilir bircoklarina gore ama ondan daha kesin olani kamu maliyesinin babasi olmasidir. devlete dusen sorumluluklari nations of wealth'de belirtmistir.
gelir vergi yolu ile artirilabilir. vergi orantisal olmalidir.herkes gelirinin ayni yuzdesini vergi olarak odemelidir. progressive vergilendirme degildir yani onerdigi. vergi mukellefi olan kisi ne kadar odeyecegini oncedne bilmelidir. vergi sistemi her sene degismemelidir.ve vergi insanlarin odeyecegi en uygun donemde alinmalidir. ornegin bir mali sattiginda odeme yapmasi baska zamanlara gore daha kolaydir. yine en iyi vergi toplama maliyeti dusuk olan vergidir. vergi toplayicilarina yuksek meblaglar odemeden uygun skeilde toplanmalidir.dolayli vergi aslinda tam boyle bir seydir adam smith onu onermese de. cunku dolayli vergide mali satan kisi kdv ucretini de alir ve bunu devlete kendisi oder. yani devletin ajani olarak calisir boylece daha z masraflidir devlet icin. vergiyi devlet adina toplayan bu ajanlar ise belirli bir sure bu nakit parayi kullanabilme sansina sahip olur.

keynes ve marx a gore iktisadin en onemli 3 figurunden birisidir kendisi

kaynak
50 major economists, steven presman
fikir mimarlar dizisi-marx, baris parkan 









Saturday, October 27, 2012

temel iktisatcilar - 7 - thomas robert malthus

iktisat dusunce tarihinin en ilginc figurlerinden birisi de malthusdur. 1766 yilinda surrey in Wotton kasabasinda dogmustur. surrey evet ingilterede bir sehirdir. genellikle ingilizlerin yasadigi bir sehirdir gunumuzde. bir arkadasimin anlattigina gore de surrey universitesi turizm alaninda en iyi unilerden biriymis avrupada. arkadasimin yalancisiyim ben.

konumuza donersek babasi malthus'un egitimine cok onem vermistir onu bir sure kendisi okutmus daha sonra da tuttugu hocalarla takviye etmistir egitimini.cambridge'deki jesus collegeda okumus daha sonra, matematik ve felsefe egitimi gormustur. sonra babasinin baska planlarina ragmen kiliseye girmistir ve degisik unvanlar elde etmistir burda. babasi hakkmi helal etmem o zaman ifadeleri gibi bizlere ozgu ifadeler yerine ona saygi gostermis ve fikirlerini dinlemistir. o da babasina ortalama bir insanin ekonomik olarak daha iyi duruma gelmesinin mumkunlugu uzerine fikirlerini ifade etmistir. ona gor bu mumkun degildir, babasi ise daha iyi duruma gelmenin mumkun oldugunu dusunmektedir. bu tartisma bu alan uzerine kafa yormasina ve en sonunda essay on population adli eseri 1798 yilinda yayinlamasina yol acmistir.

bu calisma onu hemen sohreti getirmis ve new east india college da akademik pozisyon kazandirmistir. boylelikle malthus ilk akademik ekonomist olmustur.bu durum kendisine bircok avantaj olusturmus sosyallesebilme sansini elde etmis, hatta david ricardo ile ara ara iktisadi tartismalara girmis arkadas olmustur.

o donemde iktisadi gelisme, yoksulluktan kurtulma onerileriyle gelen bircok iktisatci varken kendisi bundan kurtulmanin mumkun olmadigini bunun kacinilmaz oldugunu ifade etmistir. ne kadar iyi niyetle hassas bir sekilde dusunulurse dusunulsun sonuca ulasamayacagini daha da kotuye goturecegini soyler.

onun bu sekilde dusunmesinin 2 temel nedeni vardir:
1. insanlar doyumsuz bir sekilde cinsel birlesmeye ihtiyac duyarlar ve bu ihtiyac insani surukler. bu da nufusun artmasina yol acmaktadir. ve de artis geometrik bir artistir.

2. tarim sektorunde azalan getiri vardir ve yeni alanlarin ekilmesi sonucunda oralarda daha az urun yetisecektir. yani azalan getiri vardir ve buyume aritmetik olacaktir.

nufustaki artis tarimdaki artistan daha fazla olacagindan bir noktadan sonra nufus uretimi asacagindan geriye dogru gidis gerceklesecektir.

essay on population adli eserinde, kitlik, dogal felaketler, veba ve savaslar olum oranini artiracaktir. fakat sonraki editionda malthus negatif etkileyici faktorleri de eklemistir: cinsellikten uzak durma, dogum kontrolu ve ertelenen evlilikler. bu nufusun artisini azaltan etkenlere ragmen malthus fikrinden donmemis, yuksek cinsel haz istegi nufus artisini desteklemeye devam edecektir seklinde savunmada kalmistir.

cocuk yapmaya devam eden fakir ailelere devlet yardim etmemelidir zira bu fakir insanlarin daha cogalmasina yol acmaktadir. onun gunumuzdeki destekcileri, murray, devletin sadece zenginlere cocuk yapmalari konusunda destekde bulunmalarini onermistir.malthus burada da birakmamistir isin pesini. ona gore ingilterde misir fiyatlarinin artmasina da yol acmaktadir fakirler. boylece sadece kendileine zarari olmalari durumunu gectiktm ingiltereye zarar veriyor fakirler iddiasinda bulunmustur.

malthus a gore kitligin sebebi yetersiz talep ya da cok az harcamadir. fiyatlardaki artisin kaynagi asiri harcama yapilmasidir. bu fkri nedenyle de keynes tarafindan cok takdir edilmistir de. kendisi keynesyen yaklasimin onculerindendir.






temel iktisatcilar 6 - jeremy bentham


ilk donem unlu diger iktisatcilar gibi jeremy bentham da ingiltere dogumludur. ailesi onu londra kutugune kaydetmis adi da Jeremy olsun demis1748 yilinda. maddi acidan problemi olmayan bir ailedenyetismis jeremy. babasi ogluna iyi bir egitim saglayacak kadar zengin bir avukattir. kendisi okumayi sokmeyi gectim konusmayi sokmeden alfabeyi ogrenmis, oyle de zekiymis.

1767 yilinda lisans derecesini almis ve sonra hukuk'a yazilmis once lincoln's inn daha sonra oxford. fakat hic pratige gecmemistir okumak cunku sevememis huugu bir turlu. fakat idealleri var kendisinin. dunyayi degistirmeyi dusunmus jeremy, e azindan ingilterede birseyler yapabilirim diye dusunmus.politik teori ve felsefe uzerine okumalar yapmis ve oneriler getirmistir.

bu onerilerden bazilari dogum kontrolu, genclerin (kadinlari iceren bir sekilde) oy hakki, sendikalarin yasallasmasi. 1790 yilinda model hapishane onerisiyle ilgi cekmistir en cok.(panopticon nedir? bknz)

bircok reform onerisi sayesinde sohrete ulasmistir jeremy. jeremy acaba hakikaten dunyayi degistirecek miydi?:p kendisini cok ilginc bulan ve takip eden bircok isim vardi. bugunun twitter sartlarinda belki de gulben ergen kadar olmasa da hatiri sayilir folleweri olabilirdi onun. radikal felsefeciler adli bir olusumun ya da grubun diyelim basina gecti en sonunda. onerileri radikaldi 18. yuzyil sartlarini dusundugumuzde, ya da anakronik bir bakis acisi ile bakmadigimizda. utilitarianism kavramini ortaya atmasi da yeteri kadar radikaldi o donemde. utilitarianism nedir? utilitarianism kisaca tum yapilan aksiyonlar ya da davranislar, en cok sayida insanin maksimum mutlulugunu destekleyecek sekilde olmalidir.

borclanmalarda faiz odenmesi ve faize tavan konmasi tartismalarinin da ilk katilimcilarindandir. alinan faizin bir tavani olmali midir yoksa olmamali midir? bugun hala bu sorunun cevabini bulamadik ama tartisma o donemlerde bile revactaymis goruldugu uzere. adam smith belirli bir faiz oraninin ustune cikilmamasi gerektigini ve bu alanda regulasyonlarin gerektigini dusunmustur. bentham ise buna karis cikmistir. hem laissez faire prensibin var, birakiniz yapsinlar birakiniz etsinler diyorsun sonra regulasyon talep ediyorsun demistir. jeremy betham'a gore bir taraf bu kadar faiz odemeyi kabul ettikten sonra yasalarla bunu kisitlamaya calismanin mantiksiz oldugu asikardir. buradaki temel noktalardan bir tanesi de kisitlamalar konulmasinin sakincalari. devlet eliyle belirlenecek tavan limitten sonra bircoklari artik bu tavan noktadan borc vermeye razi olmayacaktir. ve de fakir (ama gururlulugu tartismali) bircok kisi borc bulma sikintisina dusecektir. ve tabii bircok isletme sahibini de unutmayalim. bentham ayrica survive edebilmek adina baska yollara yonelecegini ve bunun toplumsal olarak pek de arzu edilen birsey olmadigini dusunmektedir. son olarak jeremy bentham yasaklarin karaborsaya yoneltecegini de vurgulamistir. bentham in bu kritiklerini okuyan adam smith ona hak vermis ve regulasyonlari desteklemesinin hata oldugunu kabul etmistir.

jeremy bentham in iktisada katkisi sadece bu olmamistir. yukarida bahsettigimiz ve bugun bircok iktisat ogrencisinin basinin belasi haline gelen utility (fayda) kavramini ve onun maksimize edilmesini iktisada kazandirmistir. iyi mi ettigi yoksa kotu mu ettigi hala tartismalidir. bugun hukuki, politik, ahlaki ve ekonomik dairede tartisilir nasil olculecegi, nasil belirlenecegi, farkli utilitylerin nasil karsilastirilacagi tartisma konusu. fakat suan iktisadin gobegine oturmus bir kavramdir utility maksimizasyonu. jeremy bentham bu tur problemlerle sonuna kadar ugrasmis, didinmis endini paralamistir ve bu eforlari sayseinde ahlaki dunyanin isaac newtoonu olmayi umut etmistir. 21. yuzyilda gelebildigi nokta ise goruldugu uzere benim blog yazimdir.

jeremy bentham'a gore doga iki gucuvermistir ve onlar tarafindan yonetilmektedir insanoglu: aci ve haz.bu noktadan itibaren ahlaki bir prensiptir utility kavrami. haz ve aciyi goz onunde bulundurarak ahlaki prensip ne yapmamiz gerektigine gore belirlenecektir. yapmamiz gereken dogru sey her zaman net hazzi maksimize etmektir. ve net haz toplam hazdan toplam acinin cikarimis halidir. bu noktada sahsi fikrim jeremy bentham ilk hedonist iktisatci olarak kabul edilebilir. cunku bu tur bir anlayis, hazzi on plana cikaran dusunce, hedonizmi isaret etmekte bana. ama ondan oncehedonist var midir bilemiyorum.

tum hazlar esittir kaynagina bakmaksizin. televizyon izlemekten alinan haz, iktisat uzerine okunan bir kitaptan alinan hazza esittir.yine fakirin aldigi haz da zengininkine esit sayilir.egitim ve mevzuatlar maksimum mutlulugu elde etmek icin icin gereklidir zira egitim ile yapilacak bir davranista haz ve aci daha iyi karsilastrilabilirdir. mevzuatlar ise hazza ya da mutluluga goturmeyen davranislari cezalandirmada kullanilacaktir. hukumetler hazzi artiracak politikalar uygulamalidir. fayda-maliyet analizlerinde de cok kulllanilan bir kavramdir utility kavrami. eger devlet harcamasinin faydasi maliyetlerinden fazla ise devlet o harcamayi yapmalidir aksi takdirde o harcama, ya da vergi yururluge girmemelidir.

her ne kadar farkli bir bakis acisi getirse de nasil olculecegi hala tartismalidir utilitykavraminin. ayni sekilde karsilastirma yapmanin zorluklari da hala orada durmaktadir.

bir diger elestri de ahlaki yone bakan kismidir. utilitarian davranisin ahlaki olmayan tercihlere, adaletsizlige goturebilmesi mumkundur.

jeremy bentham bu elestirilerin farkinda olmakla birlikte toplumu ve devleti organize edebilmenin en iyi yolunun bu oldugunu soylemisdir. alternatif olarak herkesin kendi dusuncesindeki standardlari devlet ve toplum icin uygulamasini gostermekte ve bunun da kaosa yol acacagini ongormektedir.

fifty major economists, steven pressman, 1999










Thursday, October 25, 2012

temel iktisatilar 5 - francais quesnay

soyismi kennay diye okunuyormus, benim gibi kusniy seklinde okuyanlar icin uyari.

bati versailles e 15 mil uzaklikta mere kasabasinda 1694 yilinda dunyaya gelmis kendileri. ciftci bir babanin okumak, kitap okumak ugruna gerektiginde parislere giden oralardan plato ve aristonun kitaplarini alan bir cocugudur.

17 yasinda cerrah olmaya karar vermistir, her ne kadar egitimi yetersiz olsa da bunun icin. fakat tip sinavini gectikten sonra koyunde perasyon yapma sertifikasi almistir kendileri. daha sonra bu alanda birkac kitap yayinlayarak belirli bir sohrete erismistir. fransa bilim akademisi uyesi olma serefine erismis, artan unun devaminda kral ve kralin metresinin saglik danismani olmustur. tabii yas da 50lileri devirmistir. o dinamik gunler geride kalmistir artik.55 inde matematik ve iktisat ile ilgilenmeye baslamistir. yukarilarda danismanlik sayeisnde tanidiklari cok olunca fikirlerini biryerlere ulastirmasi da zor olmamaktadir. nonemli dergilerde vesaire yazmasi icin davetler almistir. kendisine en buyuk sohret de buradan gelmistir. sohretine sohret katmistir yani bu yazilarla. quesnay kendisini "physiocrat" olarak tanimlar. herhalde fizyokrat olarak geciyordur turkceye. doganin kurali manasina geliyormus bu ifade.

ilgilendigi alan daha cok para, mal ve insanlarin ekonomideki bir sektorden diger bir sektore gecisidir tipki kanin akisina benzetir. fransiz tarimi disindaki sektorleri verimsiz olarak degerlendirir. ona ore sadece tarim sektorunde uretim harcanan girdiden fazladir ve fazla vermistir o da arazinin verimliliginden kaynaklanan bir verimdir,.merkantilistlerin aksine surplus(fazla verme) tarim sayesindedir, ticaret ve takastan kaynakli degildir diye dusunmektedir.imalat sektorunu verimsiz bulmaktadir fazla vermedigi icin bu nedenle de elstirilere ugramistir elbette.

cantillon'un ekonominin isleyisini ekonomik iliskiler uzerinden aciklamasini desteklemis ve gelistirmeye calismistir. bu noktada iktisadi ilk modellemeyi de quesnay yapmistir. ya da modelleme denemesi diyelim buna.

ona gore ekonomi 3 siniftan ya da sektorden olusmaktadir: tarim sektoru, bugunkuu hizmet sektorunu de iceren imalat sektoru ve mulk sahipleri sinifi.mulk sahipleri rant diye ifade edecegimiz kismi elde eden kesimdir.

ona gore tarimda girdinin 2 kati kadar cikti olusmaktadir.

tarihe ilk iktisadi model olarak gecen modeli ise su sekildedir:

mulk sahibi(lanlord) 1000 pound bulundursun elinde ki bunu ranttan elde etti. bu 1000 poundun 500 poundunu imalat sektorune 500 poundunu ise tarim sektorune harcasin. bu da demektir ki 500 er pound gelirleri var bu sektorlerin.bu sektorler paralarinin yarisini uretim yapan diger sektorde harcasin.bu da demektir ki 250 pound gelir demektir uretim yapan sektorler icin. sonra bu gelirlerin de yarisi diger sektore harcansin ve bu boyle devam etsin dursun. bu durumda toplam gelir en sonunda her iki sektor icin 1000 pounda ulasir. tipki bankalarin para yaratmasi, biz ona olusturmasi diyelim, hikayesindeki gibi.


simdi bu noktada mulk sahibi 1000 poundluk urun satin alip tuketim yapiyor. bunun 500 poundu tarim urunu, 500 poundu ise imalat mallarina.yil boyunca hicbirsey uretmeyeceklerdir.bu nedenle diger 2 sinifin urettikleriyle gecineceklerdir.ya da baska bir deyisle tarim iscilerinden aldiklari rant ile gecineceklerdir.

diger sektorler 500 pound gelirini alir ve bunu gerekli girdi icin kullanir ki ertesi sene daha cok uretebilsin. imalat sektoru zigzag olayindan 500 poundluk tarim urunu alir ve 500 pound nakidi vardir. bu 500 poundu tarim sektorunden daha fazla girdi almaya kullanir. boylelikle 1000 poundluk girdisi olur 1000 poundluk imalat urunu uretebilmesi icin.

ote yandan tarim sektoru ise 2000 poundluk uretim yapar fakat 1000 poundluk kadar kismini toprak sahiplerine ve imalatci sinifa satabilir. ayrica 500 poundluk imalat urunu alir zig zag olayindan hatirlarsak. 500 poundluk kismini ise zaten imalat sektorune satar. bu iki islem birbirini gotururken kendisinde 1000 pound kalir. ayni zamanda 1000 poundluk odeme yapmasi gerekir toprak sahibine. cikti orani girdinin 2 kati oldugu icin ertesi sene 2000 pound degerinde uretimi olacaktir vu bu dongu boyle devam eder gider.

buradaki modellemedeki amac ekonominin tekrardan kendini uretimi degildir iktisadi buyumeyi anlamaktir.

kendisi vergilerin toprak sahiplerine uygulanmasi gerektigini dusunmustur. imalat sektorune uygulanmamalidir cunku onlar arti deger katamamaktadir. tarima uygulanacak vergi ise girdi miktarini azalticak haliyle bu da uretimi azatacaktir.

quesnay nin modeline gore yine tasarruf uretimi azaltici etkide bulunur. cunku paranin ve mallarin akisi yavaslayacaktir ve talebin dusmesi hasilayi azaltacak ulke ekonomisinin buyumesi duracaktir.

merkantilistlerden ayri olarak serbest ticareti savunmustur ulkeler arasinda.ona gore refaha degerli madenlerin ede edilmesi degil uretilen toplam urun miktaridir.

bu calismalarina ragmen ekonominin babasi olarak gorulememistir maalesef. fakat matematiksel modellemesi nedeniyle matematiksel iktisatta sayginligi vardir. tableu adli eseri leontief tarafindan etkileyici bulunulmus ve ondan ilham adigini aciklamistir leontief girdi-cikti iliskisini goz onunde bulunduraraktan.

laissez faire politikasi onerisi  onundur ve yine verimli olmayan sektorlerden vergi alinmamasi kabul gormustur bircoklarinca.

REREFANS

Fifty Major Economists, pressman, steven 1999, 2nd edition

Wednesday, October 24, 2012

temel iktisatcilar 4 - richard cantillon

kuzeybeti irlanda dogumlu iktisatcidir. zaten su ana kadar ele aldigimiz 4 iktisatci da adadan, cikamadik adanin disarisina. 17. yuzyilda dogum kayitlari tutulmadigi icin 1680-90 arasinda biryerlerde dogdugu bilinmektedir. belirli bir sure ispanyada calismis sonrada kuzeninin fransadaki bankasini ustune almak uzere fransaya gidip orada kalmistir bir sure ve hatta 1708 yilinda fransa vatandasligina gecmistir.

girisimlcinin iktisada etkisine vurgu yapan ilk ekonomisttir kendileri. kimleri onu gizemli ve buyukeyici bulur, ya da bulmus. missisipi bolgesinde bircok altin ve gumus oldugu dusunulen araziyi satin aldi ve yuksek bir gelir elde etti buralardan.servetine servet katti. bu noktada bu bolgeyi spekule edenlere de borc verdi. yine ayrica bir doviz cinsinden borc verip baska doviz cinsinden geri alimlar yapip yuksek karlar elde etti ve sonunda ingiltereye donmeye karar verdi, yeterince zengindi. londrada olurken olumu supheliydi. cikan br yangin sonucu olurken bunun bir kaza mi yoksa cinayet mi oldugu belirlenemedi. tv soylemiyle olumu hala gizemini koruyor. murphy 1986 yilinda cantillon'un yangin sirasinda o evde olmadigini iddia etti. bunu cantillon'un kendisinin bilerek oyle gosterdigini davalik oldugu kisilerce olduruldugu imaji icin yaptigini siyluyor. yine kendisi yangindan birgun once bankadan yuklu miktar para cektigini ve komsularinin kafasi olmayan bir cesedin yandigini gorduklerini soyler. ayria kendisine ait notlar daha sonra surinamda, gunay amerikada bulunmustur. murphy bunun oraya gitmesinin hangi mantikla oldugunu sorgular, bu o donem degersiz kagitlari biri calip surinama goturecek hali yok ya cantillon kendisi goturmustur der.

"essay on the nature of the commerce" adli tek bir esere sahiptir. hani  supheli olan olumunden yani yangindan 20 yil sonra basilmistir.

kitapta gercekte ekonominin nasi calistigini anlatmaya calismistir.ekonomiyi interconnected bir sistem olarak gorur; dolasimda olan ve akisi gerceklesen para ve mallar vardir. sistemin parcalarinin birbiriyle iliskisini anlatmaya calismistir.toprak sahiplerinin harcamalarinin para ve uretim uzerine etkisini ele almaya calismistir.toprak sahiplerinin harcamalari sehirdeki imalatcilarin refahinin artmasina yol acmaktadir. ayrica kirsal alanda tarim iscileirnin de. gida ve tarim urunleri daha elzem urunler oldugundan, paranin akisi imalat yonunden tarim yonune dogrudur. bir noktada tarim iscileri de toprak sahiplerine odeme yapmak durumunda olduklarindna aslinda bir daire olusur yani bir dairesel donusum vardir.

cantillon, farkli mallara olan talebin, uretimi be;lirledigini dusunmektedir.eger toprak sahibi daha cok imalat urunu isterse, insanlar ve kaynaklar tarim sektorunden imalat sektorune dogru akacaktir boylece imalat urunlerinin uretimi artarken, tarim urunlerinin uretimi azalacaktir yine onun dusuncesinde eger insanlar tuketimini ekmek yerine pastaya kaydirirsa firinlar kapanacak ve yeni pastaneler acilacaktir.

cantillon ayni zamanda girisimcinin oynadigi rolu de analiz etmeye calismistir. entrepreneur denen bu girisimci insanlar aslinda ilk defa 8. yuzyilda ortaya cikmislar ve devletle sozlesmeler imzalamislar. o insanlara enrepreneur denmis.bu is aslinda risksiz bir is cunku devet dedigin borcunu oder. bu terimi cok begenir cantillon ve tekrar tanimlar girismiciyi.ona gore entrepreneur, risk takerdir, risk alan kisidir oturup maas alan kisi degildir.ona gore gelecek belirsizdir ve dolayisiyla ekonomi her zaman risklidir buna ragmen birileir gelecekte kazanma beklentisiyle risk alir.eger boyle olmazsa uretim olmaz, kimse uretmez.dolayisiyla risk alan bu girisimci insanlar ekonominin yurumesi uretimin devami icin gereklidirler.

kendisi ayni zamanda bundan onceki iktisatcilar gibi para teorisine de deginmeden edememistir. ticaret degerli
metaller ile yapilmakta ve bu degerli metalleri elde etmenin iki yolu vardir: ya altin ve gumus cikarilmasi ya da diger ulkelere mal satilmasidir.madenci ya da tuccarlarin parasi artarsa talepleri de artacaktir dolayisiyla istihdam ve uretim de artacaktir. artan talep fiyatlari da yukseltecektir tabii fakat artan para arzi kadar fiyatlarin artmasina gerek yoktur cunku artan fiyatlar uretimi de artiracaktir ve bazen artan para miktari artan harcama demek degildir.

ekonomistler paranin belirsiz etkisine cantillon etkisi diyorlar. yeni paranin etkisi belirsizdir cunku etki parayi kimin elde ettigini ve nerede kullandigina gore degisecektir.tuccarlara ve ihracatcilara gidecekse problem yok iyidir, yatirima doner bu paralar. daha cok uretimle fiyatlar da artmayacaktir.fakat para luks tuketime egilimi olan toprak sahiplerine giderse bu problemlidir uretim artisi gorulmeyecektir e dolayisiyla fiyatlar artaaktir.artan fiyatlar uluslararasi piyasalarda:p ulkeyi daha az rekabetci hale getirecektir ithalat ucuzlayacaktir.bu ticaret acigi degerli madenlerin gitmesi demek. yani altinlar yurtdisina gidecek ve dolayisiyla uretim dusecek stagnasyon gorulecektir.kendisi ayrica korumaciligi destekler ve ticaret fazlasi verilmesini destekler.bunu iktisadi nedenlerden ziyade askeri nedenlerden savunmaktadir.ticaret fazlasi demek daha fazla gida alabilme sansi demektir ve britanyalilarin daha saglikli yuksek bir nufus olmasi demektir bu da ulkeyi guclendirir onun gozunde.

gunun sonunda sistemin birbiriyle iliskisiniaciklamaya calismistir ve iktisatcilar onu ilk real iktisatci olarak kabul etmistir.


















temel iktisatcilar - 3 - john locke

john locke; diger bircok ilk donem iktisatcilari gibi o da bir ingiliz.

Somerset'te pek de zengin olmayan bir ailenin cocugu olarak dunyaya gelmis kendileri.ingilterenin prestijli kamu okullarindan westminter da okumustur.  buradaki basarilarindan sonra oxford universitesinden burs kazanmistir.master derecesini aldiktan sonra oxford da ders vermeye baslamis, 1660'da yunanistan'da 1662 de Rhetoric de ders vermistir. locke bircoklari gibi William Harvey'in kanin vucut icerisinde dolastigini iddiasindan sonra, ondan etkilenerek tip uzerine calismaya baslamistir. bu sayede Lord Ashley adinda yuksek duzey birisiyle tanismis onun sayesinde ekonomiyi ogrenmeye baslamis, british kolonilerle ticareti ve faiz olayini kavramis, icsellestirmistir. ticaret uzerine yuksek rutbeli gorevlere atanmis fakat daha sonra askla tutuldugu felsefeye donmeye karar vermistir.

sonraki yillarda "an essay concerning human understanding" ve "two treaties on government" adli calismalariyla sohret sahibi bir filozof olmustur. tabii filozof olmasiyla iktisat ile baginin koptugu soylenemez. 5 temel katki sunmustur iktisada dair ve bunlarin 3 tanesi felsefe temelli katkilardir. iktisadin bilimsellsmesine katkida bulunmus, ozel mulkiyet kavramina dair calismalar yapmistir.

17. yuzyilda ticari aktiviteler artmis ve baskin feodaller ile dini kurumlar arasinda catismalar ortaya cikmistir. genel kani olarak yaratan, onlar tanri diyor, bu dunyayi herkesin hizmetine sunmustur dolayisiyla hersey herkesindir, ozel mulkiyet olamaz. bu nokta bana kizilderelilerin hikayesini hatirlatir. beyaz adam gelir ozel mulkiyet edinir kendine ve o ozel mulkiyeti resmilestirmek adina etrafini citle cevirirde kizildereliler anlamaz napiyor bu adam hic insanin olailir mi bir yer der.

siki bir ozel mulkiyet savunucusudur. para ve kapital, gecmis emegin urunudur ve dolayisiyla insanlarin parayi elde etmesi gerekcelendirilebilir. insanlar calisarak onu elde etmek isteyecektir. onun birikimiyle insanlar daha cok sermayeye sahip olabilir. sinirsiz sermaye birikiminin onundeki engel ise fakirlerin is kalmadiginda hayatta kalabilme gereksinimidir. onlar hayatta kalabilecek kadar para olmalidir baskalarina. insanlar sermaye elde edip biriktirebildigi surece daha verimli olacaktir locke a gore.

filozofik ikinci katkisi ise devletin toplum icerisindeki varligidir. devletler, insanlari ortak bir kural koyucuya ihtiyac duydugunda meydana gelir. en bayildigim ifadelerden birisi de sudur: "locke saw the state as a company whose shareholders were men of property" yani devleti, hissedarlari insan olan bir sirket olarak gormektedir locke. kural koyucu vatandaslarinin cikarlarini korumak zorundadir

ucuncu felsefi katkisi ekonomik metodolojiler uzerinedir.locke insanlari rasyonel ve kedi cikarlarini dusunen bireyler olarak gorur, ayrica ekonomik durtuleri vardir.dini gorusun empoe ettigi altruistic yani baskalarini dusunen degildir. ornegin bir malin fiyatinin yukseldigi durumda diger ucuz mala gecmesidir tuketicinin. ya da talebi dusen malin arzini azaltmasi ureticinin buna ornektir.

locke ayrica para teorisine, faiz teorisine katkida bulunmustur. josiah child'in devletin faiz oranlarina mudahale etmesi gerektigi fikrine karsi cikmis, tefeciligin tuccar ve borc veren arasinda kazanclari yeniden dagittigini soyler ve mudahalenin ulkeye bir katkisinin olmayacagini dusunur. ona gore dogal faiz orani piyasa faiz oranidir. para piyasada az oldugunda faiz orani artar, cok oldugunda ise azalir.

ilginc katkilarindan birisi de paranin kendi degeri ile ilgilidir. o donemlerde ticaret degerli madenler ile yapilmaktaydi. bunlar para olarak kullanilirken bir kisim uckagitcilar paranin koselerini tirtiklayarak o degrrli metalden caliyorlardi ama kirpilan sirkulasyonda devam ediyordu. bu davranis sir thomas gresham'in unlu formulazasyonuna ilham vernistir: kotu para iyi parayi kovalar. gresham bununla kirpilmis para insanlarin ticarette kullandigi olurken. kirpilmamis para ise ellerde tutuluyor, piyasada ticarette ek kullanilmiyordu.
hukumet bu problemi cozmek adina madeni paralardaki degerli maden miktarini dusurmustur. o ise buna karsi cikmis paranin degerinin icindeki degerli madenle dogru orantili oldugunu dusunur.bu dogal degerin devlet tarafindan belirlenmesi mumkun degildir. boylesi bir durumda tuccarlarin fiyatlari arttiracagini dusunur. evet boyle dusunerek para miktari teorisinin de temellerini atmistir john locke.   

steven pressman, fifty major economists, 1999, routledge

===================================================================
devleti canavar benzetmesiyle mutlak iktidar sahibi yapan hobbes un fikirlerini paylasmaz.  devrimci kisilerle hukumdara karsi birlik olunca holandaya kacmak durumunda kaldi.

locke a gore halkin hukumdara ihtiyaci yoktur hatta halk o sekilde daha iyi yonetilir. temeli insanin eseri oldgu ve esit bir eser olduklari oldugudur. kimsenin ozel bir hak olacak sekilde dogmasi mumkun degildir. hepimiz dogadan ayni sekilde yararlanabilmeliydik.

dogal durumda, toplum hayatinin etkilerinden ayirt edildigi durumda kendi hallerinde, akil yoluyla insanlar dogruyu yanlistan ayirt edecek temel ozelliklerle dogar insan. ve bazi haklara dogustan sahiptirler.

her birey dogal haklara sahiptir. yasam ozgurluk mulk edinme ve mutluluk dogal haklardir. gorevler haklardan sonra geliyordu. birinin yasam hakki varsa digerlerinin yasam hakkina mudahale etmemk digerlerinin goreviydi, ozgurluk hakki varsa ozgurluge mudahale etmemek digerlerinin goreviydi. haklar ve gorevler boylece ic ice geciyordu.

insanlarin biraraya gelip orgutlenmelerinin devlet kurmalarinin nihayi amaci ozel mulkiyeti korumaktir. mulkiyeti gunumuzden daha genis manada algilar. ona gore yasam, ozgurluk ve mulku kapsar mulkiyet. fakat bazilari mulk sahibidir de digerleri bundan yoksundur? ciceroyu takip eden locke a gore mulkiyetin kokeninde doganin urunlerinden yararlanmak ve insan emegini bu urunlere katmaktir. insanoglu doganin kendine bahsettiklerini kendi emegiyle yogurarak mulke sahip oldu. palamutun besledigini mesenin dibinden topladi insan. ormandaki agactan elmalari topladi ve kendinin kildi. bu emek ortak olanla kendisinin olan arasina bir fark koydu. bu emek sayesinde herkesin ortak anasi olan doganin urunune birseyler katti ve bu insanin ozel hakki oldu.

insanlar arasindaki mulk esitsizliginin kokeni doganin islenisiyle ilgilidir. kuzey abdnin ingilizler tarafindan kolonilesmesine izin verir. locke abd yerlilerini bir kenara iter. dtopragi islemek avci toplayici hayat tarzindan daha ustundur. dogal hale ornek olarak abdyi gosterir. ona gore abd de dogal hal vardir. kim topragi islerse mulkiyet hakkina sahip olacaktir. fransizlar ve ispanyollar hakki isgale dayandirir fakat locke ise topragi islemeye verir hakki.

tanrinin nimeti ziyan edilmelidir. mulkiyet edinirken baskalrina da yeterli ve iyi durumda birseyler de birakmaliydik. baskalarina birsey birakmayacak sekilde sahip olursak mesruiyetini yitirir.

hukumetler bizim rizamizla kurulur. toplumu terketmediginiz disina cikmadiginiz surece sozsuz riza gosteriyorsunuz demektir. toplumun parcasi oldugunuz surece birtakim seylere riza gosteriyorsunuz, ornegin esitsizliklere, demektir. 

locke sistem islemezse, insanin akilci olmasi akil yoluyla sorunlari cozme kabiliyeti oldugundan yeni bir sistem getirecektir der ve iyimserlik asilar. bu demokrasiye gecisi kolaylastirici bir ifadedir.

locke da hobbes gibi hukumetin devletin temelinde yazili olmayan ama uyulmasi gerekn sozlesme oldugunu dusunur ve yine hukukun ustunlugunu savunur hobbes gibi.  








temel iktisatcilar - 2 - william petty

1623 yilinda hampshire'da ingiltere'de dogdu. iktisadi prensipleri gunluk hayatta ilk uygulayan iktisatcilardandir kendisi. damgasini ozellikle kira ve vergi alaninda vurmustur iktisada.

13-14 yaslarinda okulu birakip kabinboy olarak bir gemide ise baslar william petty. olacak ya ilk senesinde isin ayagini kirar ve isi birakmak zorunda kalir. o donemde fransada oldugu icin ve patronun isine yaramadigi icin kirik kolla fransada birakilir. 3 senesini daha sularda gecirmek zorunda kalir ve daha sonra hollanda'da anatomy ve ilaclar uzerine egitim alir. 1646'da gurbet hasreti biter ve ingiltereye doner william petty. artik egitimli, donanimli birisidir o. oxfordda egitim aldiktan sonra, anatomi profesoru olarak oxford'a atanir. ders verdigi ilk haftanin ardindan bu isin kendine uygun olmadigina karar verir. oxford'dan ayrilarak irlanda ordusunda bashekim olarak ise baslar. francis bacon'un yolundan gider ve onun uyguladigi methodlari toplum ve dunya icin gozlem yapmada kulllanmayi planlar.

politik aritmetik yontemini gelistirir. zaten asil unu de buradan gelmektedir. birtakim inanclari curutmeye kendini adar. o donemler verinin pek olmadigi donemlerdir pek tabiiki. bu nedenle kendini rakamlarla anlatmak ister, politik aritmetik de budur zaten:kendini rakamlarla ifade etmek. kantitatif methodoloji ile ekonomik ve toplumsal olgulari analiz etmeye calismistir.ornegin A ve B birlikte artiyorsa A nin artmasi icin B nin de artmasi gerekir gibi dusunceleri ileri surmustur. ekonomik analizleri inanclardan ahlaktan kurtarmaya calisip rakamlarla ifade etmeye calismistir.

ilginc calismalarindan bir tanesinde londra denen sehrin paristen daha zengin oldugunu ileri surmustur. buna dayanak olarak londranin nufusunun ve sayisinin daha fazla olmasini gostermistir. defin islemlerinin de yine londrada daha fazla olmasini buna baglamistir. dolayisiyla bu analizdeki temel varsayim nufusun refah seviyesini gostermesidir. elbetteki fakir ve yuksek nufuslu ulkeleri baz aldigimizda bu argumanin curumemesi mumkun degil. ama yil da 2012 degil tabii. o zamanlar bu tur dusuncelerin gecerliligi olabiliyordu.

ticaret fazlasini savunmasi nedeniyle merkantilist olarak adlandirilsa bile aslinda merkantilistlerden bircok farkliligi vardir. onun ticaret fazlasi vermeyi savunmasinin temel argumani refahtan ziyade issizlik oranidir. ona gore vergi politikasi ve butce performansi dis ticaret fazlaligindan cok daha onemliydi.

ingilterede ekonomisinin vergi politikasini siki elestirmenlerindendir. yuksek vergi oraninin insanlarin calisma sevkini kirdigini bunun stagnationa yol acacagini ileri surmustur, vergi formlarina tamamen karsi cikmasa da ulke icin kotu ve zararli oldugunu dusunur. paranin tekrar sirkulasyona sokulmasi durumunda verginin problem olusturmayacagini ama sirkulasyona donmezse zarar verecegine inanir.

deneysel calismalarinin yanisira, teorik katkilari da bulunmaktadir. "surplus" ifadesini kullanan ilk iktisatcidir kendisi, yine bu baglamda toprak ranti uzerine calismalar yapmistir. ekonomik surplus ifadesini kullananmis ve onu, ciftcinin urettgi ile uretmek istedigi urunun girdi miktari arasindaki fark olarak tanimlamistir. yani eger B kadar misir uretmek icin A kadar misir kullaniliyorsa ekonomik surplus B-A dir. toprak sahipleri bu surplus kadar kira almalidirlar. daha fazlasini kimse vermek istemez. aksi takdirde zarar edecektir ama rekabet kosullari kiralayani surplus kadar kira odemeye itecektir.

referans
Pressman, Steven, fifty major economists, 1999, routledge 

temel iktisatcilar - 1 - thomas mun

17. yuzyilin en bilinen, deger verilen, saygideger deniyor ya hani, iktisatcilarindan birisidir. aslinda asil meslegi tuccarlik.merchant iken merkantilist olmus.1571 yilinda ingilterede dogmus, 1641 yilinda hayata gozlerini kapamistir.

taninmis bir merkantilist olarak ekonomik zenginlik icin ticaret fazlasini(trade surplus) onermistir. ulkelerin refah artisini ailelerin refah artisina benzetmis, tipki aileler gibi gelirinden fazla harcayan ailelerin fakir olmasi gibi ulkelerin de gelirinden fazla harcamasini fakirlesmeye yonelme olarak gormustur. ticaret fazlasini ise yani gelirinden daha az harcamayi refah artisi olarak gormustur.

gida, kiyafet ve savas malzemelerini ise gereklilik olarak gormus ve bunlarin ithal edilmesine karsi cikmadigi gibi refahi artirici oldugunu dusunmustur. ote yandan luks mal ithalatini ise zararli bulmustur ulke icin.

Hum'un yasadigi donem olan 17. yuzyilda ticaret altin,gumus gibi metaller ile yapilmaktaydi. ticaret fazlasi ile bu degerli metaller elde ediliyor dolayisiyla ulkenin zenginligi artiyordu. yani merkantilist bakis acilarinda onlara gore zenginlik ya da mutluluk degerli madenleri elde edebilmekti, tuketmek degil.

ticaret fazlasi ya da ihracat ile elde edilen paranin ulke icerisinde para arzini artirdigini bunun da fiyatlari yukselttigini dusurur. tabii fiyat artislari akabinde ulek icindeki mallarin pahalanmasini ve ithalat yapacak ulke icin urunun pahalilasmasini getiriyordu. bu durumda yapilmasi gereken, Mun'a gore, ihracat yoluyla giren paranin tuketim yerine yatirima harcanmasidir. bu durumda gelecek icin daha fazla mal satma sansi dogacaktir gelecek adina.

Mun en iyi fiyattan urunun ihrac edilmesini dusunmektedir. rekabetin arttigi donemde en iyi fiyat normal fiyattan daha dusuk fiyattir. yani o donemlerde fiyatin dusurulmasi gerekir. bu politika rakipleri piyasadan soker atar(drive out).rekabetci ulkelerin piyasadan cikmasindan fiyat tekrar artirilabilir.

Mun uretilecek malin kalitesine de deginmistir. yuksek kalite uretmenin onemine vurgu yapip hukumetin yukske kalite urun yapmasini tesvik etmesini onermistir zira yuksek kalite urune olan talebin yuksek olacagini dusunmustur, yine hukumetin ihracat yapacaklar icin vergiden tesvik onermistir. daha sonra ihravc edilecek urunlerin ithalatinda da verginin dusuk olmasini, fakat icpiyasada tuketilece urunler icin verginin yuksek olmasi gerketigini savunmustur.

elbette thomas hun a karsi elestiriler olagelecektir, nitekim david hume ticaret dengesizliklerinin kendini otomatik olarak duzeltecegi fikrini savunmustur. quesnay ve ustad adam smith merkantilist yaklasimi elestirmis ve devlet mudahalesine karsi cikmislardir. devlet mudahalesinin negatif sonuclar uretecegini soylemislerdir.

ote yandan diger bir ustad john maynard keynes, merkantilist fikri savunmus ve ticaret fazlasi vermenin ulkenin ekonomik refahini artiracagini savunmus ve ayrica bunun issizlik oranini da azaltacagini dusunmustur uretim sayesinde.

merkantilist fikir en buyuk destegini ulke bazinda japinyadan gormustur. o niyetle olmasa bile yuksek kalitede uretilen ve dunyaya ihrac edilen urunler sayesinde japon ekonomisi cok gelismistir.

temel iktisatcilar 2 - William Petty:
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-2-william-petty.html

temel iktisatcilar 3 - John Locke:
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-3-john-locke.html

temel iktisatcilar 4 - Richard Cantillon
http://crunchtime80.blogspot.co.uk/2012/10/temel-iktisatcilar-4-richard-cantillon.html